136. Kaldırım dırım dırım!

.

Bozuk plak gibi gide gele gelmişine geçmişine sövüyorsam alayınızın; tamir edin derhal beni. 

.


135. Atıl Kapasite Aşk

.

Elinde sıktığın bardak kırıldı. Ter bastı birden, ortalık akşamüstü. Tavandan sarkan şeffaf bir örümcek kadar belirsizdi gidişin. Eski kutular aradım dolap üzerlerinde, yatak altlarında. Mektuplar aradım, arkası imzalı resimler. Elsa'yı aradım, Aragon'u. Sevgilim diye seslendim odalarda. Günleri uzattı mutfaktaki yanık ekmek kokusu. Seni bekledim, bardağın kırık camları üzerinde. Saçlarım yalnızlığa uzadı.

.

134. Turuncu Turşucu Sokağı

.

Uyurken bacağıma saplanan kramp. Parmak uçlarımda toplanmış statik elektrik. Kendime dokunduğum anda irkiliyorum. Kapıya koşuyorum, üzerimde sarı tişört kısa pantolon. Bayram bugün. Misafir geliyor evimize. Evimize misafir geliyor. Misafir evimize geliyor. (şimdi?) Arkalarında bohçacı kadınlar. Bekar teyzem bohçacıları karşılıyor.

.


133. Budha'nın Penaltısı

.

Sanki iki sözcükle özetleniyor hayatımız. Olmasını arzu etmediğimiz her ne varsa yüksek, çok, var; olmasını arzu ettiklerimiz ise düşük, yok veya az! Yani kazalar çok önlemler az. Yani çalışmak var, çok çalışmak; düşük maaşa çalışmak. Şimdi buna karşıtlıkların dengesi diyebilir miyiz? Suç'un çok olduğu yerde cezanın azlığı veya çokluğu dengeyi sağlamıyor. Suç çok ise adalet yoktur. Eğitim yoktur. Ucuz hayatlarımızı yüksek kiralar'da ağırladığımız gibi. 

.

132. Bu Mektup Sana

.

Donup kalmalar dünyası. Bir anda olduğun yerde kalakalıyorsun. Çok uzaklardan bir rüzgar seni yakalayıveriyor. O kokunun peşine düşüyor zihnin. Sesin. Müziğin. Işığın içine dalıyorsun. Bazen o ışığın yansımasında kendini görüyorsun. Gözlerinin içine bakıyorsun da hayallerini izliyorsun artık. Ellerini yüzüne çeviriyorsun ama yalnızlığını kucaklıyorsun. Farkında değilsin kim olduğunun, nerede yaşadığının. O an ne yaptığının, ne bildiğinin. Sen ve sen! Karşılıklı. Baş başa. Vicdan vicdana. İnce bir çatlama anı. Zamanda nefesle yolculuk ediyorsun. Boyutlararası sessizce boğazına akıyor cümleler. Su, musluktan akıyor, akıyor. Kızım ardımda - Baba! - Baba! Ruhum birden bedenime sarılıyor. Derhal musluğu kapatıyorum. Bir sonrakine kadar...

.


131. Ayrıntı İnce

.

Baklava çalan çocuk, elleri arkadan kelepçeli. Bir mi iki mi tam anımsamıyorum şimdi; omzu tüfekli askerin yanında seyrediyor. İşkence, falaka, kırbaç... Ya o dört duvar arası koğuşlar. Yılmaz Güney'in filmi Duvar üzerime yıkılıyor. 

O, o zamandı değil! Bugün, müşterilerinin artık patateslerinden yemek isteyen çocuk kanlar içinde. Yıllar burada sadece bir sayı, öylesine söylenen tekrarlanan semboller. Zihniyet ise kapitalizm kalesinde donsuz ve onursuz neferliğe devam ediyor.

130. Borç Yiğidin Filikasıdır

.

Bankayı havaya uçurmaya gittin, bankacı kızla sevgili oldun. 

.

129. Ağrıyı Kundaklamak

.

Dokuz ay oluyor gittiğinden beri. Karının karnı dolu. Bebeğin on güne doğar. Senli anıların hepsini ona yükledim oğul. Seninle kapananlar onunla açılacak.

.

128. Kaplanın İç Kanaması

.

Sevgilim söyle bana, artık aşkın anlamını nereden soracağım? Kolunun yorgunluğunu, bacağının yangınını dindirebiliyor musun? Bazı yemekler boğazımdan aşağıya ziftleşiyor. O vakit içimde bir kaya parçası taşıyorum. En çok üzen de o onurlu görünme hadisesi. Sana nasıl yalan konuşuyorum 'iyiyim' derken, bilme bunları.

.

127. Lütfen Çimenlere Basınız

.

- Bir daha hiç yüzüm gülmeyecek mi?

- Gördüğüne göre değişir be oğlum!

- Mesela abi?

- Güneşin doğuşunu uyuyan yavrunun başında beklerken izlersin; batışını seni seven kadının eli güvenle omzundayken. Anan, sen işe gitmek için kapıdan her çıktığında dua eder, sen işten kazasız belasız geldiğinde nemli gözlerle yanaklarından öper. Kardeşlerinle yaşlanırsın hatta yaşlandığın her yıl daha bir çocuklaşırsın. Sonra bir gün kızın gelin olur oğlun asker. İkisiyle de gurur duyarsın. Ölüm geldiğinde öyle bir gülümser ki yüzün, o melek ettiğinden utanır.

.


126. Neyzen'i Aldatan Notalar

.

Korkmuyorum. Seni senden iyi tanıyorum. Güçlü görünmeye çabalayan zayıf bir pisliksin. Kokuşmuş dimağına katlanamadığın her dakika etrafına emirler yağdırıyorsun. Ben korkmuyorum. Sen nasıl korkuyorsun. Yüzündeki makyaj gözündeki perdeyi engelleyemiyor. Her anını bize sen yansıttın. Kalbin şimdi kömür kadar kara.

.

125. Köprüden Önce Son Sefer Tası

.

Bir başka deccal ağrısı sensin HABERCİ! Beş, on yıl sonra ne yaptığının farkına vardığında barışçıl çocuklar görmeyeceksin. Masanın etrafında kalemlerini özgürlük bıçağıyla bilemiş vicdanlar oturacak. Çıkış olmayacak. 

.

124. Tek Yön

.

Dünyanın uzak kentlerinden birinde yeni cinayetler işleniyor. Bir protesto kampanyası başlıyor gün ve gece. Ah! Sosyal medya. Kopyalanmış zihin. Klavye asabı. Belleğimizi çipli odalara hapseden anayasa. Son bir kez hazlarını ELEŞTİR.

.

123. Komedya

.

Kendine dönüyor zaman. Akrep - Yelkovan. İnsan, kendine dönüyor toprakla. Dünya, kendine dönüyor, olasılıkla gaz ve toz bulutu olacak. Kendine dönüyor hikaye. Sarsıcı bir şiirin dizearası mesajlarıyla. Anlatılan arzu. Var olan imkan. Yaşananlar korkunun komedyası...

.

122. Meşale

.

Meşale acıyı temsilen sonsuza dek yansın maden girişlerinde. Herkes bir nefeslik oksijen için utansın kendinden, babasız dörtyüzotuziki çocuk için.

.

121. Blöf

.

Hepimize aynı kartlar gelmesine rağmen
Hepimiz birbirimize blöf yapıyorduk.

.


120. Konak

.

Hanidir aynı konakta söylüyorsun şarkını. Eksikliğinle â la carte sevişip çizgi takım öldürüyorsun. Sabah koynunda ussal bir günah çıkarma ayini. Burnunun ucunda sarhoş. Nasıl olsa unutacaksın bu söylediklerimi. Uzat boynunun en beyaz yerini.

.

119. Issız

.

Sokakların ıssızlaştığı köylerde güneş çıldırır.


.

118. Sor

.

Sormadın bile nereye gittiğimi. O kadar mı eminsin benden?

.

117. Ses

.

Bardaklarımız ıslanıyor bir de göz yaşlarımız. Üzerinde devindiğimiz hayatın ipleri çürüyor. Dilsizliği geçmiyor zamanın, sana belli etmiyorum, kimse konuşmuyor. Bir ses duymayı çok özlüyorum.

.


116. Tek Taraf

.

Ayrılırken sabaha karşı düştü fikirlerim. Ya hiç başlamayacaktık bu geceye ya hiç bitirmeyecektik. Her zaman olmuyor işte; tek taraflı.

.


115. Göç

.

Burada üçyüzbir göç arabası hazırlandı. Karbonmonoksit trajedisinden önce. Sahnedeki oyunu izledik. İlk kez biz beyaz, onlar karaydı.

.

114. Eller

.

Ellerini bilmediğim bir uzvunun gölgesine sakladım. Sessizce ağladığını duyuyorum.


.

113. Yağmur

.

Hala yağmur yağıyordu arka bahçeye ve biz masayı toplamamıştık.

.


112. Saklı

.

Gurup vakti odalarından sesler gelmeye başladı. Koşup her bir kapıyı çalmadan açıyordum. 
Zaman zaman kahkahaların, inleyişlerin. Zaman zaman sessizce ağlarken burnunu çekişindeki asil sonbahar hışırtısıydı yükselen. Beni oda oda koşturan o telaşlı heyecan tarifi zor bir adres sorgusuydu. Sallanan bir sandalye üzerinde unutulmuş leylâkların kokuları sızarken burnuma
Bastil’den kaçan aydınlar gibi bütün aklım başımdan gitti. “Aşk yalan inan buna perişan hep gönüller” dediğin bu mektubu yazmana ne gerek vardı?

Biz aşkı aşktan saklı yaşamıştık, unuttun mu?

.

111. Ayrı(k)

.

- Nerelisin?
- New York. Sen ? 
- Ben Müslümanım seni öldürmem lazım.

- Mesleğin nedir?
- Karikatürist. Senin?
- Ben Müslümanım seni öldürmem lazım.

- Dünya görüşün var mı?
- Vicdani red'ciyim. Sen?
- Ben Müslümanım seni öldürmem lazım.

Kendimizden olmayana karşı tutum ve davranışlarımız kimliğimizi değil yer küre üzerinde yaşama kompleksimizi tanımlar. 

Zihin sınırlarımızı hoşgörü ve barış ile genişletiriz.

.

110. Sınır

.

İki uzak kentin değişimiyiz. Sende do, re, mi bende fa, sol, la. Taklit ediyor bizi komşularımız si ve do. İki uzak kentin kardan konukları var. Donuk mevsimlerini kovalayan acıkmış kanın sıcak kırmızılığı. İki ölünün sonsuz çığlığını kurguluyoruz, hikayesi başlamamış bilinenliğin sınırlarında.

.

109. Kırsal

.

Ben, o eski zaman kırsalıyım. Kalbim yazda kabuk karda alev coşturur. Dururum, tam alnının ortasında, gizli bir kemik çevresi; kendini ikiletmeyen hayatın hep 'yeşil' yanan parıltısı halinde. O sabah, bu sabah, dün akşam, yarın akşam, her gece, hiç uyku, çok yorgunluğun manzarası içinde hüzünle gözlerine bakıyorum. Üzerime merhamet örter gibi göz kapaklarını örtüyorsun acıdığın yüzüme. Ben, o eski belleğimden parçalanarak çıkıyorum.

.


108. Sürgün

.

Beni tanımlayan eller vardı gecenin kör saatlerine denk düşen. Kendimi dahi göremediğim yakınlığımda beni, her vardiya öncesi kutsayan gözler. Beni efsunlayan dualar vardı dudakların arasında tükürüklere karışan. Geçmişi sallandırdığım uçurumda beni, her vardiya dönüşü çiçekleyen gözler.  Beni yoksayan kabuslar vardı dört tekeri eksik arabalarda sürgün. Ölmeyi yabanlayan bir aşk halinde beni, hayat olup dizlerime tutunan gözler. 

.

  

107. Şiir

.

Acı, gittiğini geri dönen yavaş at,
Gizli ve tekinsiz öksesi yaşamanın.


(Metin Altıok -  Acı şiirinden 1976)

.

106. Yenilgi

.

Kabul edebiliriz yenilgiyi de. Hayat deriz. Kiminize kavun yedirdi bize keleği kaldı. Kader deriz. Utanmayız bileğimizin hakkıyla çalışmışsak. Alın terimiz paksa. Deneriz talihimizin başka kapılarını başka şehirlerde. Hele bize inanmış insanlar varsa yanıbaşımızda. Ana, baba gibi. Karı-koca. Evlat. Halimize şükrederiz. Sağlığımıza sıhhatimize. Hala iş tutuyor elimiz ve mermi gibi yüreğimizle kabul edebiliriz yenilgiyi de. Lakin kahpe bir hançerse sırtımızdaki. Olmaz olsun böyle yiğit yenilgi.

.


105. İyi Bir Yıl

.

Yalan size ayna tuttuğunda anımsayın:

Bu güzel elbiseyi halkınız kulaktan kulağa anlatacak, bu güzel elbise ile zarafetiniz, asaletiniz, ihtişamınız diyardan diyara ulaşacak. Adınızın şanı dünyayı dolaşacak. En güzel sizsiniz, en yüce sizsiniz, en güçlü sizsiniz, en doğru sizsiniz.

kralım.


.