Güvenli Limanlar

.


Hayat yolculuğumuzda birden çok serüvene çıkıyoruz. Her serüvende fırtınalarla, dalgalarla, başka gemilerle ve bize eşlik eden tayfalarla karşılaşıyor, etkileşimde bulunuyoruz. Tamamı, hayatın onurlu fakat hiç rahat olmayan yolculuğunda onlara muhtacımız nispetinde sevgi ve saygı temsili oluyor. Söz konusu muhtaç olma durumunu lehimize kazandığımız her konu, onlardan birinin de kaybedilmesi ile sonuçlanacak. Çünkü hiç bir saygınlık, empati ile yürümez.
Sadece bir gün içinde bile onlarca duygu ve düşünce arasında gidip geliyoruz. Şaşırıyor, öfkeleniyor, hüzünleniyor, seviniyoruz. Bütün bu dağılmalarımız arasında giriştiğimiz işleri bitirebilmek için daha çok enerji harcamamız gerekiyor. Daha çok enerji, sağlam bir zihin ve iradeli bir vücut istiyor. O halde sığındığımız ilk liman, katıksız olarak kendimiz oluyoruz. İnsan kendine yatırım yapmaktan ne anlar? Şüphesiz, bankaların bireysel emeklilik paketlerini kastetmiyorum. Abartısız bir varlık değeri herkese yeter ve görgü kıyafeti, giyeceğimiz diğer kıymetlilerden daha parlak durur.
İnsanlar hevesinizi defalarca kırar. Üstelik en güvenli liman olan kendinizi onlara açtığınızda o limanın altına üstüne getirirler, yaparlar bunu ve yapacaklar. Kimse böyle bir yağmaya kendini hazırlayamadı. Kendinizi asla suçlamayın. İradenizi, kaderinizdekini yaşamak adına kullanın. Fakat yol ayrımlarına yaklaşıp seçim yapma zamanı geldiğinde kimse sizi, kontrolsüz halde bulmasın. Çünkü insan ilk yolculuğunu kendinden ayrılarak gerçekleştirir. Belirli bir dönem bizi tanımlayan alışkanlıklarımızdan yaş attıkça vazgeçmek, oturduğumuz evi, kullandığımız aracı, kıyafet seçimlerimizi değiştirmek hatta gençlikte marjinal, orta yaşta oportunist, yaşlılıkta nihilist eğilimlere girmek kendimize karşı muhalifliği yaşam boyu kanıtlar gibi görünür bana. İnsan kendi kabuğunu bile kırıp yeniliyorsa bağlı kalınacak bir güvenli limandan söz edilemez. Yine de içimizi karartmayalım. Güvensizliği bulaşıcı hale dönüştürmek toplumsal bir vakaya dönüşebilir. Hiç olmadığı yerde sınıfları ayıran bir düşünce mekanizması işler. Komşular birbirini şikayet eder. İş arkadaşları, müşterileriniz, market çalışanları... Adeta kimin kime selam vermesi gerektiğine kadar bir dizi kurallar zinciri peyda olur.
Hayatı zorlaştırmanın lüzumu yok. Sosyal güdülenmemizi destekleyecek yapılara ihtiyacımız var. Gülümseyen günaydın'lara, samimi iyi akşam'lara, girişimci nasılsınız'lara, lütfen siz buyurun'lara, senin için hallederim'lere ve sen aramasan da ben ararım'lara. Bölünmüş rutinliğimize nefes aldıracak gerçek idealler uğrunda üretmeye, çalışmaya ve Descartes'ın dediği gibi düşünmeye dair varlığımızı ispat etmeye. O zaman güvenli limanlarımızın belirsizliğini aramızdan kaldırabiliriz. Ruhumuzu saran sanatsal ışığa kendimizi adayıp mutlu olabiliriz. İnanarak başlayalım. 

E.K 
bu yazı bikaynak.com adresinde yayımlanmıştır.