172. Kartpostal

.

Akşamları yaz şarkılarını dinlemeyi seven komşumuz vardı. Arada bir dinlediği şarkıları kapatıp karısı dışında başka kadınların isimlerinden şarkılar söylerdi. Yarısı yabancı yarısı yerli. Babam bu adama çok küfrederdi. Akşamları yaz şarkıları dinlemeyi seven adam bir gün ortadan kayboldu, evine kartpostallar geldi Hindistan'dan, Libya'dan ve Doğu Anadolu'dan. Karısı hiçbirini açıp okumamış. Annem o kadına çok hak verirdi. Bir gün öldüğünü söylediler adamın. Karısı eşyalarını toplayıp baba evine gitti. Boş eve kartpostalları bulmak için girdim. Yoktular. 

.

171. Hak

.

En sevdiğinden bahsederken nasıl da umutlu konuşuyorsun. Ağzın kulaklarına varıyor derler ya kabaca öyle. Hatta duaları bile anıyorsun bir cümle. Kendin için hiç dua etmezsin. En sevdiğinden bahsederken gözlerin parlıyor bak. Sarılmak, öpmek, koklamak... yani bir aşk için gerekli ne varsa, bir kalp için gerekli ne varsa her gün yapmak istiyorsun. Sonra korkuyorsun da. Çok normal. Artık yalnız olmadığını hissettiğin tek kişi O. Anne, baba, kardeş sevgisine, varlığına benzemiyor onunki. Kar yağarken sadece onu düşünüyorsun. Korkuyorsun onsuz kalmaktan. Onu sensiz bırakmaktan. Bu yüzden onunla iken zamanın en durağan olduğu şeyleri yapmayı seçiyorsun her fırsatta. Film izlemek gibi el ele veya başı dizlerinde. Çay içmek gibi karşılıklı göz göze uzun uzun. Adını an. Daha çok yaz. Yeşilliklerle yaz. Maviliklerle yaz. İşte yine umut geldi durdu dudaklarının ucuna. Seni seviyor O da. Bunu bildiğin için şarkılar söylüyor parmakların. Gözlerin yerinde duramıyor bunu bildiğin için. O da seni seviyor ve sen onun sevgisini sonsuza dek hakkettiğini düşünüyorsun. 

Hak et dostum... Sevdiğini sonsuza dek hak et. 

.

170. Sığmak

.

Hasta yatağına sığmaz, mahkum koğuşuna. Kalem kağıda sığmaz, harfler mürekkebe. Aşk, bir gönüle sığamadığı için iki gönülde tamamlar kendini. Dil bir ağızda söz olur, diğer kulakta ses olur. Öfke bir şehri aşar. İman uçurumlardan uçar. Karanlık gözlere değmez maden ocaklarında. Nefes, ciğerlere sığmazsa ölüm evlere sığmaz.

.

169. Tarih

.

Tedavülden kalkan eşyalar onlara duyduğumuz korkuları da içimizden söker mi?

.


168. Oğul

.

- Oğlum, on beş yaşında kocaman bir adam oldun. Seni doğduğun günden beri eğittim. Bundan sonrası sana kalıyor. Kendini yetiştirmeye geliştirmeye ada. Şunu hep aklında tut ki dünyada hiç bir konuda kesin bir doğru yoktur. Bugün geçerli olan yarın eskir, paslanır. Bugün yağan yağmur yarın çamur olur batak olur. O yüzden her zaman ara. Bulduğunda da asla kibirlenme. Kendine saygın olsun. 

Çocukları sev, kadınlara şefkat duy, yaşlılara merhamet et, hasta ve düşkünlere kol-kanat ol. Aşırılığın ise her türlüsünden uzaklaş. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve hastalar senin ruhunu ne kadar kutsayacaksa yapacağın aşırılıklar da o kadar alçaltacak. Eğer başına bir kaza gelmezse ortalama daha elli beş yıl yaşayacaksın, şimdi benden bir isteğin var mı?

- Dondurma yiyelim mi?

.



167. Bebek

.

Kavgaya hep sonradan girdim. Yani aktif olarak. İlk yumruğu yemişimdir ya da kafayı... Aşka da hep sonradan girdiğimi fark ettim. Evet, fark ettiğimde ya kalbim kırılmıştı ya da bir köşesinden hayallerim... Bir şeylerin değişmesini istemek nereden başlayacağını bilemediğin zamanlarda etkili olmuyor. Kendinin farkında olmak kusursuzluğu sağlamıyor. Yönetmen gereken dışarı alem birer peygamber bulmuşcasına mucizelerle kaderine yön verebiliyor. Yine de bütün bunları düşünmek karışık gelmesin. İlk yumruk dudağını patlatabilir. 'seni öldürmeyen acı güçlendirebilir' 

.

    

166. Öykü

.

Kaç öykü bir hayat eder? Bitirdiğimiz her gün hayatımızdan kaç öykü eksiltiriz? İnsan, bütün bir hayatını tek bir öyküye adayabilir mi? O tek öykünün peşinde kaç hayat feda ederiz? 


.



.

165. Alaylı

.

Daha iyi anlayıp yorumlayabilmek için mutlaka her şeyin kursu vardır -da acaba bazılarımızın anlayıp yorumlama yetisi gelişmiş olabilir mi? Bu durumda tartışmayı başlatabiliriz, sizce alaylı mı mektepli mi?

.


164. İç

.

Zaman, şeffaf bir tren gibi geçti aramızdan. Sana okunmayacak mektuplar yazdım. 

Sana iç organlarımı yazdım; dış mihrakların tek tek çürüttüğü iç anılarımı. İç çocuklarımı anlattım (hiç okumayacaksın). İç ölümlerimi. Senden sonraki soyut hayatımı nasıl yaşayıp bitirdiğimi. 

#soma #berkinelvan 

.

163. Tişört

.

Dün annen çıka geldi, (elinde) bakkal poşeti içinde kirli tişörtün, nereye sakladıysa kendini yatak altı mı dolap arkası mı, ben öyle bir tişörtün olduğunu unutmuşum. 

Bir tişörte, bir annene, bir bakkal poşetine baktım, azı dişlerim birbirini ezmekten ağrıyor. Beyaz sabunla yıkayacağım tişörtünü sonra ihtiyacı olan birine vereceğim.

#soma #301
.

162. Aselsan

.

Aselsan çalışanı son müntehir mühendis. Aşk için(miş - sözde) diyelim öyle! Ah! Aşk mühendisler için tekinsiz bir yurt mu oldu? 

Şimdi cesaret sonsuz bir hastalık. Ne direnmeyi biliyor apartman çocukları ne mücadeleyi. Bebekleri bana verin. Rock dinleyeceğiz, Nazım okuyacağız, Neruda okuyacağız. Che'yi bileceğiz, kayıp yıllarımızı hesaplayacağız kavgasız gürültüsüz geçen. Sonra şiir gibi sevecek çocuklar birbirini. 

.

161. Adorno

.

Babam, her sene okulların açıldığı ilk günlerde, aldığım bütün defterlerin ilk sayfasına, o zamanlar kendisinin sandığım liseyi bitirdikten sonra Adorno'ya ait olduğunu öğrendiğim "Normallik ölümdür" cümlesini yazardı. Bütün okul hayatımı ve iş hayatımın başlangıç evrelerini bu sözün rahatlığıyla geçerken o öldüğünde anladım normalliği. Herkesin anormal olarak kapıma geldiği günü onun bana öğrettiği normallikle yaşadım.

.

160. Km

.
...çocuklar

kim bilir ne harikuladedir

160. km giderken öpüşmesi.

Nazım Hikmet

159. Şike

.

Şimdi bu işler sandığın gibi kolay olmuyor. Güveneceğin adamlar olmalı. Bak teşkilata üçgen, kare, yamuk derken silindire döndüler. (gülüşmeler) 
Hiç sevmediğim bir laf vardır: Ne ekersen onu biçersin. Bunu kullanma alanına göre elbette anlamı değişir. O zaman ne yapacaksın kardeşim. Ekmeyeceksin, biçmeyeceksin. (gülüşmeler)
Bak, atalarımız bu işi iyi biliyormuş. Göçebe yaşamışlar. Hala var o gelenek. Karadeniz'de. Toroslarda filan. Yazın yaylaya çıkıyorlar filan. Neden? Bir yerin pisliğini uzun süre çekmemek için. Kazık çakıp bağlanmamak, zaaf sahibi olmamak için. Ekip biçmemek için. Yarından sonra tanışmıyoruz. Birbirimizin göçebesiyiz, hadi bakalım.

.

158. Ejder

.

Gezi Parkı'nda üzerine uzandığım banka en yakın ağaçtan alaca bir karga "Yadigar, kalk yatağına yat "diye öttü. "Hangi yatak ulan karga" diye cevap verdim. Geri zekalı sanki evsiz olduğumu bilmiyordu. "Yadigar, aşağıya inersem seni eşek sudan gelinceye kadar döverim, kalk yatağına yat." Ulan bu manyak karga nereden musallat oldu başıma bu gece. "Sivas mı ulan burası? Yedi işte İstanbul bizi daha ne ötüyorsun, siktir git başımdan." "Söyletme bak beni Yadigar, Sivas'lı pezevenklere kabadayılık yaptığını bilmiyorum sanma. Nerede şimdi o hemşehrilerin? Donacaksın orada hayvan herif." Doğru ya! Sivas'lı pavyonculara kabadayılık yaptım şimdiki adıyla bodyguard! Ama bu iki yüz filmde oynamadan önceydi. "O kadar filmde oyna gel burda bankta don." Bu akşam bütün hayvanat benimle uğraşıyor. "Hoşt ulan sen de nereden çıktın? Git uzakta havla. Bir rahat vermediniz bu gece be." "Bak koçum, karanlıktan korkuyorsun o yüzden sana arkadaş olmaya geldim, biraz daha erken yetişseydim koynuna alır sarar sıcaklığımdan faydalanırdın belki. Belki... Ölmezdin ulan işte. Anla öldün sen." Köpekle konuşursan böyle saçmalar işte. "Köpek doğru söylüyor Yadigar, yoksa beni de nereden duyacaktın. Ne saf adamsın sen yahu. Öldüğünü bile anlayamıyorsun. Hey güzel Allahım, hikmetinden sual olunmaz da bu Yadigar kulun hala yaşadığını sanıyor. Tekrar söyle köpek, ölüler şoka girmez de şok taklidi yapmasın sinemacımız." "Haydi, Yadigar kalk gidelim bu karga çok ötüyor, ilerde seni bekleyen bir ışık var." Millete ölünce melekler eşlik eder bize de karga ile köpek eşlik ediyor.

(Yadigar Ejder - 1951 Sivas - 1992 Taksim İstanbul)

.


157. Kim

.

Kimden bahsediyorum? Borges kim? Şiirin ölü havzasında kahvaltım kömür kokuyor. Yalan söylüyorum en adisinden. Tanrı kim? Okumuş farelerin cumhuriyeti burası. Milli eğitim lağımında profesyonel ruh yiyiciler. Ah kim bu katiller? Gülümsemesine kurumsal kamyonların çarptığı haber bülteni fetişistleri. Kimden bahsediyorum? Kutsal Kedicik? Dini avangardın orta saha oyuncusu. Beni Havva'lıyorsun Adem. Bu tanıklık çok fazla. Bu kadar ölüm, bu kadar yalnızlık. Ben kimim? 

Gelen geçenin pisliğini bıraktığı apartman boşluğu. Yine de başınızı kaldırırsanız gökyüzünü görebilirsiniz. 





156. Aynı Anda

.

Önceki geceden kalma dağınık bir otel odası. Uykusuz duş aldık. Otelin yanındaki barda sabaha kadar Ahmet Kaya şarkıları söyledi, ses tonunun ona benzediğini düşünen çocuk. Biz durmadan seviştik. 

.


155. Yaşar

.


Yaşasaydı, yaşayacaktı...



.


154. İmkân

.

Konuşmaya ihtiyacım var.

Sen benim imkânımsın.

(bu yazdığım ne bir şiir, ne bir öykü, ne de başka bir şey; önümde fotoğraf albümü duruyor ve ben kendi küçük deliliğimi başlatıp sonlandırıyorum)

.