104. Haz

.

Neyi bilmek istiyoruz sana anlatayım ey okur! Kendi hayatımıza benzeyen hayatların varlığını. Tekdüzeliklerini. Sakarlıklarını. Başarısızlıklarını. Beceriksizliklerini. Yenilgilerini. Bu bizi rahatlatıyor. Dengimizin zaaflarını bilmek ve zaman zaman bu zaaflar üzerinden davranış ve konuşmalarımızı belirlemek eğlendiriyor. 
 
Bir ters orantı da var.
 
Tatminkar bir umudu ise bu hayatlara çarpan talih kuşu ile yaşıyoruz. Aslında herkesin başına gelen durumlar ancak onun başına geliyorsa bize de düşmesi muhtemel inancı. Bir iş bulması, aşık olması, kredi çekmesi, lotodan para kazanması veya iyi yemek pişirebilmesi. Basit hazlar. Neden bizde olmasın?

.

103. Yazmak

.

Yazmak aktarmaktır. Okuduğunu, izlediğini, dinlediğini, konuştuğunu, yaşadığını aktarmak.

Sıkıldığını hissediyorum ey okur! Neyden sıkılıyorsun? Burada babasız kalan dörtyüzotuziki çocuğun sıkılganlığını vurguluyorum. Eşsiz kalan kadınların, evlatsız kalan anaların yüreğinden bir damla akıtıyorum. Görmek istemiyorsun, anlamak istemiyorsun. Evet, hayat senin için de her gün zor. Binbir mücadele ile başlayıp bitiriyorsun günlerini. Senin de faturaların var. Ödemen gereken taksitlerin. Senin de ilgilenmen gereken eşin, çocukların, annen, baban, kardeşin var. Patronuna (ya da amirine) yaranmak için traş oluyorsun. Onların giy dediklerini giyiyor, ye dediklerini yiyiyorsun. Olmanı istedikleri yerde istedikleri zamanda bulunuyorsun (hatta test edebiliriz seni gecenin bir yarısı arayıp bazı işler buyurduklarında yerine getirmek için uykundan, eşinin ya da çocuğunun yanından ayrılırsın) Emeğinle, alın terinle gününden gecenden fedakarlık ederek kazandıklarına devletin bir de vergi adıyla el koyuyor. Karşılığında birey olarak ondan bir fayda gördün mü? Yok. Sen de bir gün küçük dünyanın küçük köleliğini yerine getirirken zengin ettiğin insanların - daha çok zengin olması uğruna- seni feda ettiklerinde birileri senin şimdi sıkıldığın 'hayatını' yazacak. Küçük bir farkındalık kıvılcımı çakar umuduyla. 

.


102. Ortak

.

Her gün, anlamı olmayan sığlığın yeni bir göstergesi gibi. Her gün, yaşamamız beklenilen tuhaflıkları yaşıyoruz. İnceliklere gülümsüyor, kabalıklara öfkeleniyoruz. Çoğumuz başkalarının hak ve hukuku adına ter döküyor, nefes eksiltiyor, taban şişiriyor ve çoğumuz başkalarının bu emeğinin farkına dahi varmıyor. Çoğumuz azımız - çoğalıyor azalıyor. Her gün, ucuzluk; her gün pahalılıkla sınanıyor ömrümüz. Anlamı olmayan sığlığın batağında kendi çamurumuzu kendimize bulayıp güzelliğimizle övünüyoruz.

(bu bir suça ortak olmaktır kabul etseniz de etmeseniz de)

101. Azrail

.

Kimsenin yardımını istemiyor peygamber; çocuklar Azrail'in çuvalladığının farkında.

(bu bir içine döktüğün manifesto değil hiç bir masala cümle olamayacak kötülüktür)

.

100. Müntehir

.

Heves yoksa intihar elzemdir.

(bu bir şiir değil içine döktüğün manifestodur)


.

099. Rüya

.

Kalbim bir Anadolu mezarlığının ortasında etrafı avuç içi kadar taşlarla çevrili mezarlara kan pompalıyor rüyalarımda.

.

098. At

.

Biliyor musun dostum; her akşam el ayak çekilince seninle buluşuyoruz. Odalar sessizliğe kapanıyor, karım yorgunluğuna. Saçlarını okşayıp yanımda nefes alışverişlerini dinliyorum. Sen işte burada dizimin üzerinde, kalemimin ucunda beni bekliyorsun. Biliyor musun dostum; her akşam seninle buluştuğumuzda bu kez ne anlatacağım diye düşünüyorum. Seninle yüz yüze gelene dek aklımda hiç bir şey tasarlamıyorum. Sonra! Sonrası akıyor kendiliğinden. Anlatacak hikayelerin çokluğu yıldızlar gibi ışıyor önümde. Otobüs terminalleri geliyor aklıma. Her dem taze çay fakat bayat simit. Yorgun ayakların altında sürünen bavullar. Hep bir mecburiyet ifadesi yüzlerde ve fakirlik. Sadece izle dostum. Aralarındaki yolları gör, yolcuların biten yolculukları başlayan maceraları ile şoförlerin bitmeyen yolculukları hiç başlamamış hayatlarını gör; bir atın beyazlayan yelelerinde. 

.

097. Uzun

.

En kısa yazı geçtik. Baba öldüğünde bitmiştir ömrün o yazı. En anlamsız sonbaharı geçtik. Yeni önlüğü, yeni ayakkabıyı, yeni çantayı, defteri, kitabı göremedi baba. İlk harçlığı veremedi çocuğa. İlk yazılı sınavdan alınan notun heyecanı evde bilinmedi. Şimdi en uzun kış. Babasız, en soğuk günler, en yalnız geceler. En uzun gecede kaç uzun dua edilir babaya? Kaç uzun gözyaşı dökülür? Kaç uzun özledim küçük kalbin yükünü hafifletir? Kaç uzun devlet kısa bir babayı geri getirebilir?

.


096. Şiir

.

"devlet gömleğine yanlış iliklenen halkın açmazı var bu şehirde
terzi, işaret ve itiraz parmağına devrim ipi bağlasın ama
fazla yaşasın'dan incinip kopmasın."

sezai sarıoğlu - dilemma şiirinden
aşk dediğin haram olur s.52

095. Utanç

.

Kendini ulu'layanların çıkardığı gürültüden alçakgönüllülüğün inleyişleri duyulmuyor. Tarihi, gazeteci cinayetleri, yazar sansürleri ve işçi ölümlerinden okuyacağız. Böbürlenmeyeceğiz genişletmediğimiz sınarlarla. Türkleştirme adına yaptırmadığımız zorunlu göçlerle. Ancak utanacağız bugün için de halkın çoğu yoksulken yöneticilerin saray zevk-ü sefasından, olduğu gibi yüzyıllar önce.

.

094. Tek Yön

.

Her on dakikada bir saate bakıyorum. Doyduğum halde yemek yemeye devam ediyorum. Mağazaların promosyonlarını takip ederek ihtiyacım yokken kayısı çekirdeği çıkarma aparatı, parkelerin ömrünü uzatan kaydırmaz mobilya cilası, arabanın dikiz aynasına asacağım minicik aynalı disko topu alıyorum. Başbakan tv'de ne anlatıyor dinliyorum ama anlamıyorum. Açlık sınırı 1100 lira. Cumhurbaşkanı da her gün tv'de birşeyler anlatıyor, anlattıkları hiç işime yaramıyor. Yoksulluk sınırı 3000 lira. Nobel ödülleri veriliyor, boşa veriliyor-örneğin Barış ödülü sahibinin bu yıl İsrail Filistin sorununu çözmesini bekliyorum. Bir ütopya. Oscar ödülleri veriliyor. Küçük altın heykelcik. Değeriyle kaç Afrikalı çocuk kaç gün daha hayatta kalabilir? Dünyanın bir yerinde çok mutlu insanlar yaşıyorsa başka bir yerinde çok mutsuzlar olmalıdır ki zıtlıklar dengesi sağlansın. Her on dakikada bir tv'de kanal değiştiriyorum. Her on dakikada bir telefonumu kontrol ediyorum. Bazen bütün bir teknoloji davranış mekanizmamızı kökünden değiştirmeye adanmış gibi geliyor. Ters açı her zaman vardır, ters açıyı göstermek istemezler. Onu bulun.

.

093. Büyümek

.

'Büyüdüğünde ne olmak istiyorsun?' sorusuna 'onların' çocukları - astronot, atom mühendisi, petrol mühendisi, fizyoterapist veya çok iyi bir gurme cevapları veriyorken 'bizim' çocuklarımız yerin üstünde ayakta kalmayı sağlayacak bir çabanın yeterliğini gözlemliyor.

.

092. Kam

.

Dilim adına üflüyor, şair gibi avucundaki çizgiler dedi şaman. dağ omzumuzu kutsamış damarlarının karalığıyla. çok adamlar gelecek yüzleri traşlı temiz lakin canları kin pas ve ölüm dolu. kanları korkunun debisinde akıyor. sen gülümse ve geleceğe bak. gören gözler yakıcı göz yaşlarını akıtır çok zaman anlatan diller günleri aydınlık eder dedi şaman.

.

091. Şimdi

.

Şimdi'nin bir sırası yok. Kalmadı. Küçük küçük ısırdılar bizi. Lime lime edilmedik. Her gün küçük küçük öper gibi dokundu ağızları ruhumuza; ışığımızın önüne geçtiler, ihsanımızı kirlettiler, sözümüzü değiştirdiler. Küçük küçük dağıldık, düşman olduk, öldürdük-izlediler ve büyük keyif aldılar. Açıkta kaldı kimliğimiz, çaldılar. Kendimize yabancı, bilinmeyen bir yerde, tanımsız bir zamanın özleminde...

.

090. Emanet

.

Sıklıkla emek harcadığın işi kime emanet edeceksin? 
Oğluna ya da kızına emek harcadığın, ekmek yediğin işi emanet eder misin?
O kadar dürüst müsün?

.


089. Başkası

.

"Başkasının suretinde kendine göz atmak" (H.Ergülen Şiirdir Geçer- s.97)

Sarışınsın diyelim esmer iken, gözlerin ela'ydı, kahve olsun, kulakların büyük, burnun kemikli, alnın geniş, çenen yuvarlak, yanakların tombul... Dışındaki senin sen olmadığını ama içindeki senin sen olduğunu izlediğin sen'i analiz et. Kendini gör.

.


088. Dünya

.

Dünya'ya bir defa geldiğimi düşündüğümde baktığım her yeri, gördüğüm her şeyi ilk kezmiş gibi algılıyorum. Nefesimi dinlemeye başlıyorum. Vücudumun sıcaklığına dikkat ediyorum. Kafamın içindeki düşünceleri yakalamaya çalışıyorum, tabi şu anda yazarken bu pek mümkün olmuyor. Yazarken... evet! Sizinle konuşuyor gibiyim, tam şu anda. Anlatıyorum, dinliyorsunuz. Anlatıyorum, dinliyorum. Ağır ağır konuşuyorum -yazarken. Bir cümleyi oluştururken geçen zamanda mimiklerimi hissediyorum, yüzümün şeklini hesaplayarak, kaşlarımı gözlerimi saçımı tasarıyla yazıyorum. Dünya'ya bir defa geldiğimi düşündüğümde... Kendimi farkediyorum ve dünyanın beyhudeliğini.

.

087. Aşk

.

Necatigil "her aşktan geriye şiir kalır" demiş. Benim şiirim aşkın yüzyılını anlatır sonra kısa an'a sığmaz. Hepsi aynı kare içinde yaşanır. Bakışmak, konuşmak, sevişmek ve ölmek. Yüzyıl severek yaşamış gibi, bir an görüp ölmek gibi...


.

086. Oda

.

Yaşamla Sırat arasında oda. 
Odayla Araf arasında kömür. 
Kömürle yaşam arasında maaş. 
Maaşla ölüm arasında cennet.
Cennetle oda arasında karanlık.
Karanlıkla işçi arasında nefes.
Nefesle oda arasında patron.


.

085. Meteoroloji

.

Yurdun batısında yer yer linyit, iç kesimlere doğru alçak kok görülmekte. Akşam saatlerinden itibaren Ege kıyılarında grizu etkili olacak. Akdeniz bölgesinde aşırı grevler tatilcilere rahat nefes aldırırken turizmcilerin de yüzünü güldürüyor. Kuzeye doğru kömür bedava ancak aldanmayın. Doğu ve Güneydoğu bölgesinde şiddetli göçük görülebilir. 


.

084. Leyla

.

Bu çölde yalnız mı sanıyorsun beni? Şurada kuruyan terim çiçek olmadı mı parmaklarına? Şurada düşen kanım kuşak olmadı mı beline? Yanan ruhum kelam olur dillerine. Nefes nefes tüter bir gün yüzünde Leyla. Senin gölgen benim suretimdir, güneş Mecnun'u görmez bu yangında.

.


083. Dilek

.

Dileyin verilecektir, arayın bulacaksınız.

Hz. İsa

.

082. Sol

.

Soluk bir zihnim var. Soluk! Solmaya yüztutmuş. Sararmamış dikkat et! Yıpranmamış, eskimemiş, üşümemiş hiç. Soluk! Sadece. Solmaya giden bir çiçek. Solmaya yatan bir ağaç. Sol! Ol! dedi oluverdi zaman. Ve zaman soluyor anlarla. Zaman gidiyor dalgayı yarıp içinden terse akan bir akıntı gibi. Soluyor zihnim de. Zihnimin içindekiler de. Zihnim zamanın sırtında akıyor. 

081. Twitter

.

Dede ince belli çay bardağını geniş avuçları içinde saklar gibi kavradı:

- Kıbrıs çıkarması sonrası dönemde yağ, tüp, makarna, margarin...

durdu, çayından bir yudum aldı düşündü:

- karaborsaya düştü. Ecevit'ti başbakan...

yine durdu çayını içti, alaycı ifade takındı gözlerine:

- Sol parti ne zaman gelse kıtlık oldu. İnönü zamanında da...

alaycı ifadesi gözlerinden yüzüne yayıldı, on üç yaşındaki torunu önündeki tablet bilgisayardan gözlerini ayırdı:

- Amerika kuklası TÜSİAD piyasadaki yiyecekleri stoklara aldırmış. Demirel'in seçildiğinin ertesinde bütün yağlar, ballar çıkıvermiş ortaya. Sol parti değil Amerika aç bıraktı sizi.

Dedenin gözleri yuvalarından büyüdü:

- Sen nerden öğreniyorsun bunları?

- Twitter Dede.

.



080. Dua

.

Müntekim'den Afüv'e sığınırım.
Kahhar'dan Rezzak'a sığınırım.
Yokedenden Vareden'e sığınırım.

.

079. Nefes

.

Nefes al nefes ver!


.

078. Sigara

.

Bir evin köşesi mor'sa orada duyguları hayatta bir anne vardır. 
Zeytin düşünüyorsan ara sıra kanındaki Akdeniz yangını asla sönmez.
Sigaraya alıştırıyorsun parmaklarını günbegün.

.

077. Tek Yön

.

Gazeteler 04/12/2014

Su basan maden ocağında işçi kalmadı, 18 işçinin ocaktan çıkartılması 37 gün sürdü.

#soma
#ermenek

.

076. Tek Yön

.

Hatırasına saygıyla eğildiğimiz insanların saygıyı hak edecek hayatları veya ölümleri olmuştur. 
Saygımızı hak etmeyenlerin canı cehenneme!

.

075. Biliş Mecrası

.

Biliş Mecrası: Yoksulluk üzerine sarsıcı deneyimler.
Soğan, ekmek, kömür. Bedava dağıtılan kömür bedava değilmiş, tıpkı soğan ve ekmeğin de bedava olmadığı gibi - ya Orhan Veli, hava bedava su bedava toprak bedava dediydin, ölümün promosyon olduğundan hiç bahsetmedin.

.

074. Biyografi

.

Biyografi: 301.
Madende karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu öldüler.
O güne kadar kimsenin ipinde olmadan yaşadılar.
432 çocuk hariç.

.

073. Budha'nın Penaltısı

.

Ona tarif, buna tarif! Sivilcelere, diş ağrısına, saç dökülmesine, tırnak kırılmasına, kabızlığa, romatizmaya, kemik erimesine, mide ekşimesine, böbrek taşına, karaciğere, akciğere, astigmat, miyop, hipermetrop, obezite, iştahsızlık, kuru öksürük, ateşli grip, kanlı çiş, uykusuzluk, kansızlık, ruhsuzluk... eyvallah sayın doktorlar ve 'bunlar gıda takviyesi'ciler... Bir tarif de işsizliğe yazıverin gari! Atanamayan öğretmenlere, denetimsiz inşaatlara, tersanelere, madenlere. Bir tarif de zeytin ağaçlarına yazıverin gari! Kesmeye lüzum görmeden alsınlar kendilerini başka diyarda zeytinlesinler.

.

072. Neyzen'i Aldatan Notalar

.

Öfkemi yeneyim diyorum, buz gibi duvara yaslıyorum alnımı. İşe yaradığını sanmıyorum. Camları kapıları indiriyorum, her yer kırık dökük, paramparça bir dünyanın vazgeçilmeziyim. Soğuk suyun altına bırakıyorum zihnimi, ayık olmak her şeyden ayrık olmak için.

.

071. Parmaklarım Acıyor

.

Yavaşça kımıldadı, gözlerini birden açtı. Beni aradı sol yanında, buldu. Bulduğu anda yeniden gözlerini kapadı, boğazından ince bir inilti düşürdü, bana doğru döndürdü omzundan gövdesinin üst tarafını, kalçaları yatakta dümdüz uzanıyordu. Yeniden gözlerini açtı. Yutkunduğumu farketti. Geceliğinin eteğini yukarı sıyırdı. "Çabul ol" ded saate bakarak.

.


070. Lütfen Çimenlere Basınız

.

Bir şiir okuyorum... Bir öykü! (burayı sayı anlamında söylemedim yani önce bir şiir okuyorum sonra bırakıyorum dönüp bir öykü okuyorum anlamında) Hayal kurmak ne güzel! 

Komedi dizisi izliyor yan komşu kahkahalarla gülüyor, adam kadın çocuklar. Bir şiir okuyorum. Uzak duygusallık diye geçiriyorum içimden. Şiir ne zaman elit oldu böyle. Öyküye dönüyorum yeniden güvercin gurultuları geliyor penceremin önünde; tam da bu ses diyorum dilimdeki. Herkes nasıl bir gurultuya benziyor. Yalnız, kendi kendilerini anlayan dilde...

.

069. Tek Yön

.


Hep saati soran adam sigarayı bırakmış.


.

068. Bakmak Mizahı

.

Uykunun sisli çıplaklığında hayal meyal hatırlanan bir ırmak gibi akıyordu sözlerin. Anneni de düşünüyordun. Babandan ve kardeşinden sonra hayatta senden başkası kalmayan anneni. İkinci çocuğu yapmasaydın belki borçların yükselmeyecekti bu kadar. Çocuk rızkıyla gelir derdi annen. Bu yıl zeytinleri de kestiler anne dedin mutfakta. Düdüklü tencerenin buharı ıslıkla dışarı çıktı.

.
 

067. Masal Kahramanları

.

Madenciler, madenciler! Ey ölümü alnına sürüp yer altı doruklarına korkusuz can vuruşuyla yürüyen madenciler. Ey yurdunu gurbet etmiş sılasını sefer tasına dolduran oğulu kızı aşk büyüten madenciler. Sizin bu toprak, bu su, bu güneş. Sizin ellerinizin dipteki sonsuz düşünce, kendiliğinden gelen duygu. Güçlü yüreklerinizle inançlı gözleriniz birlik beraberlik içindeki omuzlarınızla sizin bu şimşekler, bu yıldırımlar. 

Madenciler, madenciler! Ey üzgün saatlerin ölüme karşı duran duası. Ey yaşamak uğruna kör olan, ölmek uğruna izini kaybettiğim benim insanım. Benim yolcum, benim karanlık kimsesizliğim.

.

066. Masal Kahramanları

.

Madenin içinde sanki yalnızdın. Kimseden ses çıkmıyor. Her zamankinden soğuk bir vardiya oldu. Ayaklarını hissetmiyorsun soğuktan. Karanlığın da bilim dışı boyutundasın. Karının sesi, yüzü, elleri; çocukların kokusunu hatırlamıyorsun. Annenin adını hatırlamıyorsun. Damağında son yemeğinin tadı: peynir, zeytin, ekmek - domates yok - ve çay. Değmiyor sana altın, dolar, euro. Değmiyor yılın erkeğini, kadınını seçen dergi. Değmiyor yurt dışı festivallere katılan filmler, yönetmenler, oyuncular. Memurların gündelik yaşam sıkıntısı. Tek nefeslik hücre ciğerinin son odası. 

.

065. Yarın Gitti

.

Ağzımda kan tadı, burnumda ölü kokusu. Siperde yatar gibi sessizce yıldızların şahitliğini özlersin, gelmez. Evlat sıcaklığı siner göğsüne, kendine sarılır geçmişin, burnunda salyangoz izi. Gözlerine tükürür savaş gazileri. Bir anda olur karını hamile bırakırsın, anlamadığın sonla kitap biter, film ortasında bant kopar. Morarır dudaklarının ucu, sigara söner ağzında, kan tadıyla.

.

064. Kaldırım dırım dırım

.

Herkes devletin belirlediği okullara gitsin. Açık kapalı mekanlarda sigara içilmesin. Akşam 22 den itibaren alkollü içki satışı yasaklansın. RTÜK, YÖK, YSK, HSYK, TSK ne varsa bir teşkilata bağlansın. Ağaçları kesin, daha çok beton dökün. Kontrolsüz sanayileşme, maganda futbol klüp başkanları, ulusal takımın eleme gruplarında galibiyeti yok. Islak maden, balçık havaalanı, Bebek'te yaban domuzu.

Yerinde say marş!

(Japonya, atom bombasından sonra yıkıntılar arasında kurdukları sınıflarda eğitim öğretime devam edildi. Tsunami felaketinden sonra ise yine aynı kare, boş bir spor salonunda kartondan sınıflarda verildi.)

.

063. Atıl Kapasite Aşk

.

O sendin! Yüzüme vuran ilk dalga sesi. Kavgan oldum kendi düşlerimin oyununda. Kendime rağmen seni acı'dım gittiğinde. 

O sendin! Bütün gece kapımdaki kilidi açmaya çalışan. Kilitli bir kapı bile yokken yarattığın her duygu her düşünceyi bozup kendine yok olmak için bahaneler üretiyorsun. 

O sen'sen artık değilsin. Kahramanlar yara alır, hikayeler çıkmaza girer. Fakat çürümez uğruna geri dönülecek kişi.


 .

 

062. Turuncu Turşucu Sokağı

.

Sabırsız günlerimde üç cümle halinde geçiyorum bizi. Bir kitap giriyor hayatıma. Üzerine alınmış  notlar, altı çizili paragraflar. Dış kapak çatlamış, raflar arasında gezinti. İçinde okunan hayatın paradigması üç cümle olan bizi bölüp parçalıyor. Tanrının adeta kollarını açıp bizi sarması kadar çılgınlığa uzatıyor. 

.


061. Budha'nın Penaltısı

.

İyi başlayıp kötü biten yarışlar vardır. Koşu, otomobil, atlar... Kötü başlayıp iyi biten dersler vardır, sınavlar, okullar... İyi başlayıp sonuna kadar iyi gitmesi için savaşlar olur. Uykusuz geceler, aç sabahlar,  soğuk odalar, sıcak yalnızlık. İyi biter ve her mücadele unutulur.

Saygı duy. Toprağı kazan el'e.

.

 

060. Bu Mektup Sana

.

Bir sabah, yapayalnız -adını dahi hatırlayamazken- gözlerin gri camlardan uzaklara kocaman bir kırılışla daldığında

Ellerinin üzerinde mosmor olmuş damarların, gözlerinin altında torbalar, kulaklarında hissedemediğin kalabalığın sonsuz karmaşasının patladığı

Kalbinin senden kopmak istemesini,
kalbinin yepyeni bir insanmış gibi senden ayrılarak nefes almak istemesini, 
bütün organlarının boynunda asılı ipe tutunarak ağzından firar etmek istemesini, 
dilinin taş gibi ağrısını duyacak

göklerin sana gürlediğini duyacak 
bir bardak su bile içemeyeceksin.



059. Ayrıntı İnce IV

.

Çocuk karnesini mezarlığa götürdü.
Önlüğünü.
Mendilini.
İlk yıldızlı pekiyi'sini.
Kırmızı boya kalemini.
Sarı topunu.

Akmayan gözyaşlarını o mezara gömdü. 
Dolmayacak kollarını.
Sırtındaki dayanağı
Nefretini ise mezardan çıkardı, omuzlarında taşıyor.

.

058. Ayrıntı İnce III

.

Çocuk ve Allah
arasında
Fazıl Hüsnü kadar şiir var.

.


057. Başlıyor Yine

.

El ayak çekildi. Hafta sonu oynanan maç özetleri bitti. Altın çok fena düşüşte. 
Sobadaki kömür ölüyor. Üzerimdeki yorganı içeriden omuzlarıma doğru çekiyorum, ayaklarım açıkta kalacak. Bacaklarımı karnıma. Gözlerimi kırparak dua ediyorum karanlığa. Soğuğu delen baykuş sesi ve tepelerden çakal ulumaları bana Allah'ı düşündürüyor. 

Hem korkuyorum hem korkmuyorum
Bir rahmin içine düşürülüp unutuldum.

.

056. Ağrıyı Kundaklamak

.

Çocuklar okuldan niye gelir? 

Okul, bir çocukluk hatırası olarak kalır geçmişte.
Çocuk okul olmak istese kendine mi gider her gün?
Hafta sonları kendinden kaçışıdır çocuğun

Okuldan uzaklaşanı hayat kapar
Kendinden uzaklaşan geçmişinden de uzaklaşır.
Çocuk okulda geçmişine tutunur

UNUTMAMAK İÇİN.

#soma

.

055. Borç Yiğidin Filikasıdır

.

Pimi çek, kurtul dertlerinden. Hayat, sağ olanlara devam ediyor derler! Ne budalaca bir söylen. Layık olduğumuz bu kaderin içine tüküreyim. Her köşe başı banka şubesi, onun yanında polis karakolu. Peki ya arka sokakta ne var dersin? Yüzünüze sanal gülümsemeler atan avm billboardları sonra da dünyaya inananlarla dünyayı iplemeyenlerin yan yana uyuduğu mezarlık. 

Güzel ülke bundan ibaret.

.

054. Lütfen Çimenlere Basınız

.

- Oğlum yüzme de bilmezdi
- Paralel, Kürtaj
- O kadar suyun içinde ne yaptı?
- Trafo
- Oğlum yüzme de bilmezdi
- Üçüncü köprü, üçüncü havaalanı, duble yol
- O kadar suyun içinde ne yaptı?
-Marmaray
- Oğlum yüzme de bilmezdi
- Esed
- O kadar suyun içinde ne yaptı?
- 50 kişi araya giriyor.

.

053. Neyzen'i Aldatan Notalar

.

Şimdi sen o muhteşem dizini izliyorsun ya! Geçen hafta da izledin hani  - on sekiz madenci on bin ton suyun içinde kaybolmadan önce, tabi bir alakası yok - izlediğin dizi yine heyecanlı bir karede bitti. Yattın uyudun kalktın, normal hayatına kaldığın yerden devam ettin. Sıradan hayatına. Çiçeklerle tanışmamış müzikle yüzleşmemiş şiirle sinemayla yoğrulmamış önüne ne konulursa onu yediğin onu bildiğin ve sonsuza dek sağında soluna bakmadan gideceği hayatına devam ettin. Gelece bölümü merakla bekliyorsun.

.

052. Yürüyen Merdiven Çay İçen Asansör

.

Bugün (ahmet erhan şiiri güncelliğini hiç yitirmez mi?) 
de
ölmedim 
anne.

Cumartesi işe gitmedim, erken de kalkmadım. Öğleden sonra dışarı çıktım. Hava serindi ama başıma bere takmadım. Saçlarım rüzgarda dağılsın istedim. Bugün de ölmedim belki fakat korkmadım dışarıda olmaktan. Denizi görmek istediğimde gökyüzüne baktım. Gökyüzünü görmek istediğimde sevdiğim kadını düşündüm. Gülümsedim en çok, kendime gülümsedim. Kimseye zarar vermeden eve döndüm. Korkmadım.

.


051. Tek Yön

.

Yeniden mi başlayalım? Zonguldak'la.
Yeniden mi? Soma'dan.
Yeni? Karaman.

Şimdi. Bartın.
Artık haber bültenlerini izlemeyen bir sınıf yetişiyor.
Her haber bülteninde ağlama krizi geçiriyor.

.

050. Kaplanın İç Kanaması

.

- Baba! Sen karanlıktan korkar mıydın? 

- Hâlâ korkuyorum yavrum.

(Oğlum yüzme de bilmezdi. O kadar suyun içinde ne yaptı? diyen anneye Öldü diyecek olan sadece Azrail meleği olsa gerek.)

.

049. Köprüden Önce Son Sefer Tası

.

Adına tarih deyin
tekerrür deyin
fıtrat diyenler var
ihmal deyin
aymazlık deyin
patronlar deyin.

Kendini yenileyen bir hikaye olarak bakın yaşananlara. Ben böyle görüyorum çünkü. (Bu yüzden Soma madenlerinde mayıs 2014'de yaşanan insanlık dramını unutmamak için bu diziyi kaleme alıyorum.) 

Bugün Karaman - Ermenek'te patron inisiyatifinin vardığı noktanın son örneği YİNE yaşandı ve tedbir alması gereken devlet YİNE uzaktan izledi. Çift asgari ücret uygulamasını başlatmayan madenleri UZAKTAN izledi. Üç aydır maaş alamayan İŞÇİLERi uzaktan izledi. Servis ve yemeğini KENDİ İMKANLARI ile gören üstüne tuvalet molası bile alamayan yanlarında getirdikleri PET ŞİŞELERE ihtiyaçlarını giderenleri uzaktan izledi. Felaketin olacağı sinyalini önceden veren SU SIZINTISIna karşı sadece sızan duvarı tamir ederek tehlikeyi ortadan kaldırmak yerine KULAK ARDI edenleri uzaktan izledi. Madeni denetleyen müfettişlerin SONDAJ KONTROLÜ YAPILMAMASINI raporladığı halde madenin çalıştırılmasını uzaktan izledi. 

Köprüden Önce Son Sefer Tası'na Soma'daki canlarımız karbonmonoksit almıştı. Karaman'daki canlarımız bulanık batak su aldı.

.

048. Tek Yön

.

29.10.2014 Gazete Başlıklarından alıntılar:

Karaman'a bağlı Güneyyurt beldesinde 18 işçi madende mahsur kaldı.

İlkel maden ocağını 11 bin ton su bastı. 18 madenci su dolu göçükte.

Özel şirkete ait kömür madeninde 26 işçi 350 mt derinlikte saat 12:00 de yemek molası verdi. Yer altı suları tavanı çökertip madenin içine doldu. 8 işçi suyun tazyiği ile ocağın ağzından dışarı fırlayıp kurtuldu. 18 işçi su altında kaldı. 

Şirket yetkilisi yaşam odası bulunmadığını söyledi. 

Dualar 18 işçimiz için.

Bu da mı fıtrat? Eski maden su doldu. Galerileri daha önce iki kez su bastı, pompa sistemi kurulmadı. Müfettişler göz atıp gitti. 

(başına gelen felaketlerden ders almayan bir ülkede iş kazası, iş kazası değildir cinayettir)

.

047. Tek Yön

.

Uyanmak istemiyorum. Karanlığın aydınlık hayatlara kudurmuş bir hayvan gibi saldırıp mahvetmesini görmek istemiyorum. Cehaletin palazlanarak büyümesini bilmek, etrafımızdaki dijital gürültünün üzerine kendi boş gürültüsünü eklemesini duymak istemiyorum. Gözümüzün içine baka baka yalan ve iftira ile - enayi yerine konularak - oyalanmak kabullenmek istemiyorum.

Ölmek zorundasınız ne yazık ki! Bu düzen, alın teri sofrası'ndan kursağınıza bir lokma bırakmışsa öldükten sonra da Tanrı'nın huzurunda hesap vermek zorundasınız. 

#soma'da #gazze'de #şengal'de #kobane'de #srebrenitza'da #vietnam'da #kore'de #auswitchz'de

yeryüzündeki barışın ve ferahın düşmanlarına geçer hakkımız yok.


.

046. Neyzen'i Aldatan Notalar

.

(bir önceki yazıyı
#soma
#şengal
#gazze diye
bitirişimin üzerinden bir ay geçti 
bugün #kobane'yi de mi etiket yapacağım
yarın ?)
 
.

045. Neyzen'i Aldatan Notalar

.

Bir insan, hiç tanımadığı birinin ölümüne yas tutar mı? Onun yakınlarını yani annesini babasını karısını kocasını çocuklarını veya kardeşlerini düşünüp kendini onların yerine koyar mı? Onların yüreklerindeki acıyı, kaybetmişlik duygusunu, eksilmişlik inancını hisseder mi? Hissedemese bile o hiç tanımadığı kişinin ölümündeki haksızlıkları, uğradığı işkenceyi, yaşamak için direnişini düşünür mü? Peki onun içindeki saygı ve sevgiyi, aşkı, tutkuyu, yaşama tutkusunu, insanlarına bağlılığını hayal eder mi? Bir insan bu saydıklarımdan birini yapıyorsa, yapmışsa, yapmayı istemişse hiç şüphesiz insanlık hala var demektir. 

#soma
#şengal
#gazze

.

044. Tek Yön

.

Telefon sesiyle uyanmak. Vardiyanın bitip eve geldiğinin üzerinden yedi saat geçmek üzere. Omuzların sanki daha yeni ısınmış. Dizlerin ise hala sızlamakta. Elini yumruk yapamıyorsun, iki parmağının arasında tuttun kaldırdın telefonu. Çalan melodinin alarm olmadığını farkettin. 70lik rakıyı tek başına bitirmiş kadar başının sersemliğini farkettin. Gözlerini kısarak bakındığın odaya dışarıdan yansıyan ışığın şimşek gibi gözbebeklerinin içine girdiğini farkettin. Zamanın ölümsüzlüğü var mı yok mu düşünemiyorsun. Sıcak bir çorba tadına hasret yattığın uykularda seninle aynı kaderi paylaşanlar acaba seninle aynı rüyaları da görüyorlar mı bilmiyorsun... Gibi geliyor bazı anlar. Ölmeden önce böylesi miydi başındaki uğultu! Şaşkınlığını onardı mı ölüm meleği! 

#soma

.

043. Milli Mafya

.

İş kazaları: taammüden (bilerek ve tasarlanarak) işlenen cinayetler.

 Emsal : Soma, Torunlar GYO

Öngörü: Tershaneler, Barajlar, Köprüler...

.


042. Masal Kahramanları

.

- Ağır işçilik ne demek ?

-  Mesai saatlerini yoğun enerji harcayarak geçirmek demek.

- Öğretmenler ağır işçi mi?

- Hem evet, hem hayır. Öğretmenler bütün gün ayakta kalırlar, bütün gün konuşurlar. Çocuklara bir şeyler öğretmek zordur, ağırdır fakat kas gücüne gerek duymazlar. Onların ihtiyacı sessiz bir sınıf ve dinlenmiş bir kafadır. 

- Doktorlar? 

- Doktorlar da ağır işçi değildir. Ağır işçi sayılmak için işi yaparken sakatlanma riskinin yüksek olması ihtimali bulunması lazım.

- O zaman sporcular ağır işçidir?

- Sporcular, işçi değil sporcudur. Onlar geliştirdikleri yeteneklerini uygularlar. İşçilik üretimdir. 

-Madenciler?

- Evet. Madenciler dünyanın her yerinde ağır işçidir. Ayrıca çalışma şartları diğer iş kollarına göre ağır olduğundan hak ettikleri ve aldıkları ücretler de yüksektir. Yalnız... Bu 'dünyanın her yerinde'ye Türkiye dahil değil. Soma'da madenciler asgari ücretle çalıştırılıyor.

- O zaman madenciler de ağır işçi değiller. 

- ...


.

041. Ayrıntı İnce

.

"İşletme devlette iken kömürün 1 tonu 140 dolara mal ediliyordu, biz aynı maliyeti 24 dolar düşürdük."


Özelleştirme kapsamında TKİ'den Soma'daki kömür ocağını işletmesini alan şirketin sahibi Ali Gürkan - 30 Eylül 2012 Hürriyet gazetesinde yayımlanan röportajından. 

O bildik soru geliyor akıllarımıza? Kömürün piyasada fiyatı düştü mü? Hayır...
Sen o 24 dolar maliyet düşürmeyi işçinin maaşından mı kıstın acaba ya da iş sağlığı ve güvenliğine dair yapacağın yatırımlardan mı? Ton başına 24 dolar. İnsan başına ne'ye karşılık geliyor? 

O kömür bedava değilmiş kardeşim.

.

Grup Yorum Ara'sı

.


indim maden ocağına kara elmas diyarına
yeryüzü sıcak olsun diye dost
yıllar boyu kazma salladım buskunca bu zindanda
çocuklarım gülsün diye dost
oysa bizim evde gülen yok

yürü derler yürü derler açlığa yürü derler
kara elmas tabut olmuş gerekirse ölün derler
günü gelir utanmadan ağlaşana gülün derler
yalanlara artık sabrım yok

bugün maden ocağına kara elmas diyarına
inmedik selam olsun sana dost
ölesiye ışık hasretiyle solmuş bu yüzlere
grev grev güneş doğmuş dost
artık kaybedecek birşey yok

yeraltında ezilenler yeryüzüne seslenirler
madenler bizim derler gerekirse ölüm derler
günü geldi grev derler dost
artık kaybedecek birşey yok


zonguldak
yerin derinliklerinden geldiler
ellerinde susmak bilmeyen bir yeraltı güneşiyle
ne kadar diplere bastırılsa
o kadar boğulmak bilmez yankısıyla yüreklerinin
ağır ağır geldiler...
sonra hergün geldiler artarak geldiler
kadınları çocukları ve alkışlarıyla
yoğurt mayalar gibi geldiler
pişkin ekmekleri bölüp de paylaşır gibi
su gibi ateş gibi
her gün yeni ağızlar eklendi ağızlarına
yeni yollarla tanıştı ayakları
her gün yeni kabuklar çatladı
yeni kulaklar işitmeye başladı söylediklerini
bir kent oldular sonunda
ve adını değiştirdiler ülkenin

şiir: kemal özer
söz-müzik: grup yorum

.

040. Azizler

.

Neden Soma?
Neden İşçi?
Neden Yoksunluklar Yoksulluklar?

Sesi kısılanlara yazı olmak için.
Dilini acıya yatıranlara tarih olmak için.
.


(Adnan Özyalçıner röportajından:

Ben anası babası okuma yazma bilmeyen bir ailenin çocuğuydum. Babam işçiydi. Bütün çocukluğumla ilk gençliğim İstanbul’un kenar semtlerinden birindeki bir işçi mahallesinde geçti. O mahalledekiler çektikleri acıları derinden duyuyor, aralarında tartışıyorlarsa da ifade edemiyorlardı. Hayalleri, düşleri, gelecek umutları vardı, dillendiremiyorlardı. Edebiyat onların dili olabilirdi. Onun için öykülerimde onlar vardır. Doğu Anadolu’yu görüp Kürtlerle karşılaştığımda İstanbul’daki işçi kesiminin yoksunluklarıyla yoksullukları onları da pençesine almıştı. Üstelik dilsizdi onlar bir de. Konuşarak bile kendilerini ifade etme olanakları yoktu. Onların dili olmak, yaşadıklarını, açıkçası yaşayamadıklarını anlatmak edebiyatın işi olmalıydı. Onun için onları da dillendirdim.) 




039. Tek Yön

.

Sen yerin 2000 mt altında kömür arayıp yeryüzüne çıkaracaksın 
Başındakiler doğru düzgün önlem almayacak
Karbonmonoksit zehirlenmesine güzel ölüm'dür diye dalga geçer gibi konuşacaklar
Başbakanın gelip höt zöt edip yumruk atacak 
Bir diğer alçak tekmeler savuracak (üstelik 2-3 jandarma tekmeleneni tutarken) 
432 çocuk babasız kalacak
Sedye kirlenmesin diye çizmelerini çıkarmak isterken medya
'bakan bey'in iki gündür aynı gömlekle orada bulunduğunu aktaracak

sonra biz bunu / bunları unutacağız
hatırlamayı unutacağız öyle mi?

Başımıza gelen her felaketin anma gününde bir daha yaşamamamız için dua ederiz (ki doğal bir sonuçtur) ertesi gün ise sanırım felaketlerin geliş oluş sebeplerini kadere bırakıyoruz. Usulsüz evler yapıyoruz, derelere yol yapıyoruz, işvereni kollayan işçiyi öldüren çalışma düzeni kuruyoruz, hamasi dış politika yürütüyoruz, ranta dayalı ekonomi politikaları uyguluyoruz. Sonuç değişmiyor. 
Ders almıyoruz. 

.

038. Tek Yön

.

Soma. Bir acı çekirdek.
Sanatsız Din.
Zehirsiz Engerek.
Frene asılmış bir yumruk gibi kaldı akıllarda.
Üst üste taklalar attık günlerce, sonra?
Yeni doğan bir bebeğin ağlamasını özledik.
Acı bir çekirdeğin yağı süzüldü damağımıza.
Konuşulacak çok şey var.
Biraz daha sukunet; affedilecek de bir gün.
Ama o güne dek uykular boğaza gömülecek.

.

 

037. Atıl Kapasite Aşk

.

Seveceksin arkadaşım. Başka çaresi yok bu ömrün.
Arı çiçeğe koşuyor kovandan ayrılır ayrılmaz. Karınca belki de bütün gün tek bir buğday tanesini taşıyor yuvasına. Anne serçe ekmek kırıntılarını saklıyor dilinin altında, yavruları için. Başka çaresi yok bu ömrün.

Arı gibi ona koşacaksın (bal ne arıda ne çiçekte), belki bütün gün tek bir ses, tek bir bakış, tek bir şükür için yorulacaksın, hırpalanacaksın, öleceksin. Kalbinde kırıntılarla biriktireceksin ilgiyi, aklında güzel anıları (sizi ne büyütüp geliştirecekse onu bulup saklayacaksın) yarınlara... 
Seveceksin arkadaşım .

.

036. Turuncu Turşucu Sokağı

.

Okunmak için sustuk. Okunmak için yazıldık.

İyi bir susmak yaşadık diyelim bu iyi bir okunacağımızı gösterse keşke. İyi yazılmak iyi okunmaları çoğu zaman karşılamıyor. Biz yine de iyi susalım ve iyi yazılalım ki okunmalarımız varsın iyi olmasın. En azından dümdüz kağıt ve mürekkep stoğu olmamış oluruz ya da iyi stoklardan kalırız.

Yaz bizi ey okur! Okunmak için susuyoruz.

.

035. Ağrıyı Kundaklamak

.

Çocuklar okuldan gelince başlar önce annelik! Telef olmaz hiç bir duygu ağrının kundağında.
Hiç bir söz atık değildir, hele zaman! En sıcak yerini koyar başlarının altına.

Çocuklar okuldan gelince başlar sonra babalık! Yıkılmaz duvar, yanmaz atlas.
Hep o adamla evlenir düşlerinde ve değişmez kimsenin kardeşini kendi kardeşine.

Bu mevsim az kaçık, az zehir. Kırık bardaktan boşalırken nefesi kesikler içinde  resim gibi sabaha kanar.
Yeniden çocuklar okula gidince...

.

034. Borç Yiğidin Filikasıdır

.

Birarada yaşama değerlerimizi ortadan kaldıran bu insanlarla ne kadar ortağız?
Evlatlarımızı dürüst insan olmaları için evde okulda sokakta telkin ederken sürekli yalan söyleyen bu insanlarla ne kadar ortağız?
Hayatı sürdürme şeklimize, düşünce tarzımıza, yiyip içtiklerimize, giyip çıkardıklarımıza, cinsiyetlere, kökenlere, inançlara daima kendi sahip oldukları görüş ve anlayışlar üzerinden değerlendirmeler yaparak kendileri gibi düşünmeyen, inanmayan, yaşamayanları olumsuz manada isimlendirip (fişleme) önce değiştirmeye çalışan, değiştiremediğini dışlayan ve nihai fikri linç ile beraber senaryo karalamalarla fiili olarak ortadan kaldırmaya teşebbüs eden bu insanlarla ne kadar ortağız?

Korkunç bir yüzleşme! 

#soma

(Etgar Keret'in rastgeldiğim bir söyleşisinde okurla yazarın mevcut esere kendilerini koyma oranını %70 yazar, %30 okur olarak belirlediğini okudum. (Benim öykülerimde 50/50 demeyi atlamıyor) Ben de bu çözümlemede denklemi sade vatandaş / politikacı üzerinden kurup her ikisinin de niteliklerini basiretlerini göz önüne alarak oluşturduğum sorulara cevaplar aradım)

İlhan Berk Ara'sı

.

Öyle insanlar gördüm ki
Ölüm peşlerine düşmeye korkardı
Kılları uzamış hayvanların yanı sıra
Ya kuyulara iniyorlar
Ya kuyulardan çıkıyorlardı
Kazmaları kürekleri lambalarıyla
Ya insanlar gibi toprağın üstünde
Ya köstebekler gibi toprağın altındaydılar
Bir düdük sesinde bütün şehir ayaktaydı
Dağlara tepelere doğru bir ayaklanmadır başlıyordu
İkinci düdüğe kadar bütün şehirde tıs yoktu
Uyudum uyandım hep aynı seslerdi
Anladım insanlar bir vardiyaya giriyorlar
Bir vardiya çıkıyorlardı
Anladım en kısa ömür insanoğlunundu
Sonra kurtlar böcekler ve tarla farelerinindi.

İlhan Berk
(Zonguldak-1946)

#soma

.

032. Kaplanın İç Kanaması

.

Ruhumdaki inancın ellerinden gözlerin tutuyordu. Nefesin tutkunun yörüngesindeki şarkıydı. Şimdiki sessizlik beni yok ediyor. 

Aklımı kovalıyorum, var olmayan zincirlere vurmak için ışığımı. Ve yaşama olan arzularımın tahtını kırıyorum.

Bilebildiği kadarını herkes gördü ve okudu. Bilemedikleri tüm zorbalıkları şekilsizliğime uyguluyorum. Tanrı(ça) gibiyken kollarında kovulmuşa döndüm; cezam bir ömür...

#soma
.


031. Budha'nın Penaltısı

.

Hayatın her gün sunduğu sürprizlere gözlerimizi açabilirsek en küçük bir değişimi bile farkedecek ve bundan yararlanacağız. Gözlerimizi kulaklarımızı kendimize -birlikte yaşama diyerek toplumumuza- ördüğümüz  kurallar silsilesiyle kapattık.

Bu yüzden ölümlerimiz.
Bu yüzden kaybetmelerimiz.
Kalbimizin kırıla kırıla yanması

#soma
.

030. Neyzen'i Aldatan Notalar

.

Soma kendini unutabilir: 
Acı idrakinizi saran kabuğun kırılmasıdır der Khalil Cibran.

.

029. Yarın Gitti!

.

Sen o eski kurtsan, biz o bildiğin kuzular değiliz artık!

Unutulur da gider,
Acı içine döner,
Sonra bir gün, geri döner
Yerini hatırlarsın,
İzi artık yoksa da,
Tam da bugün, işte o gündü!..
*


* Sıla - Tam Da Bugün şarkısından

http://www.youtube.com/watch?v=e1SN6A7V9fw

#soma

.

028. Lütfen Çimenlere Basınız

.

- Oyunu kime vereceksin abi?

- Üç ayda bir, bir şiir yazıyorum ben, oy moy yok kimseye!

.


027. Azizler!

.

Kapitalizmin damarına vuruyordu kazmayı dedem. Kömürün damarına vuruyordu. Vurdukça can kaybediyordu koca sistem. Vurup kopardıkça etinden kömürü, zayıflıyordı kâr marjı. Emek fışkırıyordu kanallardan. Vagonlardan alınteri taşıyordu. Hak yağıyordu madenlere hukuk işliyordu.

Sermayenin kalbine saplıyordu küreği babam. Yalanın can damarına. Vurgunun talanın dilini dağlıyordu kürek kürek. Tehditleri yok ediyordu, şantajları sürüyordu çok uzaklara. Siyah elleriyle boğuyordu sermayenin gladyosunu. Maskesiyle savuruyordu kuralsızlıkları. Baretiyle dağıtıyordu yasa dışılığı. 

Greve yelken açıyordu oğlum, emperyalizmi geri püskürtüyordu kızım. Ekmeğinizle karşı durdunuz dört yanı karanlık odaların sonsuz sömürü hülyasına. Suyunuzla söndürdünüz şahlanmış canavarın hayat yiyen iştahını. Gözlerinizde pırıltı, dudaklarınızda gülüş... Asla göremediler kalbinizdeki inancı. 

Sendelediler siz "sigorta" diye haykırdıkça
Düştüler siz "sağlık hizmeti" diye bağırdıkça
Saldırdılar "sosyal haklarınıza", "kıdem tazminatlarınıza", "iş sağlığınıza" 
Susturdular "emekliliklerinizi"
Yıkamadılar gerçek egemenliğinizi, asgari menfaatlerinizi
Silemediler ölülerinizin aziz emeğini
Silemeyecekler.

#soma

.

026. Bakmak Mizahı

.

Sürgün olduğum yıllarda sığındığım odam küçük bir garnizon birliği gibi korudu beni. Yatağımın kenarındaki abajur, duvarımı süsleyen fotoğraflar ve kitaplarım. Penceresinden gördüğüm iki ağaca dünyayı doldurdum. Kesin, net olmayı bilemedim, hakkımda yargılar üretmekten çekindim. Genç olmayı ise hayallerime bile almadım. Sürgündüm ben kendimde ve görüp bildiğim iki ağaçtı dünyam. Yetindim ve mutlu kaldım. 

Sürgün olmadan önceki hayatımı kıyaslıyorum. Değişen çok bir şey olmadı. Çay içmeyi yine seviyorum, sabahları peynirli omlet hazırlamayı da. Dalgın gözlerle otururken dinlendiriyorum zihnimi ve o anda bilincimde aralanan kapılardan geçişler başlıyor. İçeriden dışarıya dışarıdan içeriye kusursuz bir pazarlıkla birbirine kavuşan mücadele. Her zehrin panzehri olduğu gerçeğiyle ve ışığın karanlıkla, sesin sessizlikle, ölümün yaşamla, yaşamın ölümle sınırlarının belirlendiği ilahi yasaya göre kendimde ne kadar sürgünsem aranızda o kadar özgür olduğumu biliyorum. 

Odam, gökyüzüm.
Abajurum, güneşim.
Fotoğraflarım, insanlar.
Kitaplarım, şehirler.
ve iki ağaç, seninle ben.

.
  

025. Tek Yön

.

Her gün aynı kişi(ler) ekranlarda. Aynı sözler ve aynı vaadler.

Aynı kişilerin etrafındaki görüntüler de aynı. İki yıl önce de farklı değildi, iki yıl sonra da farklı olmayacak. On yıl önce nasıl aynıysa on yıl sonra da aynı kalacak ve vaadler, on yıl önce nasıl aynıysa on yıl sonra da aynı. 

Her gün ekranlarda aynı kişilerle aynı sözlerle aynı vaadleri yıllarca tekrarlayan aynı kişi(ler) bizim kendi kendimizi tekrarlamamızın sonucu. Bizim bir arpa boyu kendimizi aşamadığımızın varoluşsal resmi ve biz bundan zevk alıyoruz.

Kendimizi tekrarlamaktan.
Kendimizi aşamamaktan.
Kendimizi aşağılamaktan.

.


024. Parmaklarım Acıyor

.

Sabah 6. Her gün erken uyanırım. Karım ve çocuklar uyurken. Sessiz adımlarla banyoya giderim. Sessiz duşlar alırım. Sessiz gömlekler pantolonlar giyerim üzerime. Horozlar sessiz ötmez. Evden çıkarken parmaklarım acır. Bir gün öncesinin yorgunluğu dinmemiştir ama her gün erken uyanırım; karımı ve çocuklarımı uyanmasınlar diye öpemeden sarılamadan, her gün zorundayım.

Çevre köylerden ezan sesleri gelir. Telefonumda çağrı veya mesaj olmaz. Saçlarım karışmıştır. Bu kez hızlı adımlarla kahvehaneye girerim. Günün ilk çayını hızlı yudumlarla, ilk sigarasını hızlı soluklarla içerim. Bir iki arkadaş daha gelir, onların da hızlı çay içip hızlı sigara bitirmelerini beklerim. Sonra çıkarız. 

Parmaklarımız acıyordur. Saçlarımız karışmıştır. Bir gün öncesinin yorgunluğu dinmemiştir. Hiç birimiz karımızı ve çocuklarımızı ne akşam ne de sabah öpmemişizdir ama her gün zorundayız. 


.

023. Masal Kahramanları

.

- Tereddütsüz çığlıklar attım, damarlarım kaskatı.

- Biteviye bir telaşın yararsızlığına inanıyor olman gerekti.

- Senin beni eleştirme hakkının sınırlarını da gözden geçirmeli.

- Ucu açık kaçışlar sergiliyorsun. Masalların kirletmediği çocuklardan ol. 

- Masal kahramanları oksijen maskesi taşımaya başladığında o bahsettiğin çocuklardan olabilirim.

.


022. Yarın Gitti!

.

Gerçekliğimi yitiriyorum bu kentte. Aynadan birbirine yansıyan ve sonsuzluğa akan bir görüntünün içindeyim. Kendime dokunamıyorum. Kendimi duyamıyorum. Canım nereden ne kadar acıyor?

Sözcüklerim zayıfladı. Zaman yetim tükendi. Artık şimdi var, sonra yok. Geçmiş var, gelecek yok. Bugün varsa mecbur kaldığım nefeslerim için var ama yarın seninle beraber hiç dönmeyeceklerin yanında gitti. 

.


021. Şarkı

.

Şimdi haberler:

Şili'de 69 gün sonra kurtarılan Luis Urzua ve kurtarma ekibinin lideri Rodrigo Reveco, 43. gününde çoktan unutulmaya bıraktığımız Soma madenlerine geliyor. 

Onlar unutmuyor.

Yayınımız Müzeyyen Senar'dan bir nihavend şarkı ile devam ediyor: Unutturamaz Seni Hiç Bir Şey 


.


020. Yıldırım Ordular Grubu

.

Lafı ağzında evire çevire bana bir şeyler anlattığını sanma, bu numaraları çocuklar bile yemez. Tekrar başla ve tane tane doğru biçimde...

Hop hop dur bakalım! Mevzunun Allah kısmı seninle benim aramdakini değiştirmez. Sapla samanı karıştırırsan en başa döneriz. Afrika'da doğan neden siyah'tır sorusunu geceye sorarsan sabaha güneş'le sınanırsın, sakinleş, tekrar düşün...

Bak bu konuda haklısın; dünya yaşlı bir kaltak edasıyla politikacılara güzel köşelerini pazarlıyor, peki eline geçti? Ozon tabakası inceldi, buzullar eriyor, ağaç kıyımları o biçim, toprak çölleşiyor, denizlere boşalttığımız atıklar yüzünden deniz canlılarının nesli tükendi, göç yollarına hava alanı yaptık, yaşam arazilerine duble yol ve gökdelen bakanlığı... Peki çözüm?

Kötülüğün eşiğini geçen ellere kelepçe vurmadan Yıldırım Ordularını* toplasan ne fayda. Kapital arzu, midesindeki boşluğa masum doku'larla hükmediyor.



*Yıldırım Ordular, Osmanlı Devletinin I. Dünya Savaşı'nda Filistin-Suriye-Irak cephelerini savunmak için Almanlarla kurduğu ordu grubu.

.


019. Kaldırım dırım dırım!

.

Okuduk, okumadık. Yazdık, yazamadık. Çalıştık, çalışmadık. Toprağa vurduk, toprağı unuttuk. Elli haneli kasabalarımızda tarihimizi kaderimizle oluşturduk. 

Yaşam her anıyla ölümü göze almaktır. 

Evden çıktığımız her sabah göze aldığımız ölümün Türkiye kaldırımında yürüyoruz. Kaderimizin tarihe yansıyan gölgesini oyun mu yoksa karanlık mı geçeceğimiz deneyim ve yeteneğimize bakıyor. 


KORKMA. 
Gölgeni oyuna çevir.

.

018. Atıl Kapasite Aşk

.

Sevmeyi bilenlerden olduk. Dua ile.

Önce yolundan şaşmamayı öğreneceksin. Yolu bilmek mühim değil, yolda olduğunu bil. Ayakların sıcağı da hissetsin soğuğu da. Zaten hissetmiyorsa ya da sarsılmıyorsan her adımla - yol seni silkelemiyorsa akrebiyle yılanıyla zehirlemiyorsa yol yeryüzünü bir delikten sunmuyorsa ve sen şehrin en kanayan caddesinde ağzını oluğa dayayamıyorsan aşkın ringine havlun çoktan atılmış demektir.

.



017. Turuncu Turşucu Sokağı

.

Uzun soluklu susalım; karşılıklı susarsak iletişimin daha iyi olacağına eminim. Tek başına da susar insan, yalnızken. Sonra ne olur biliyor musun? Düşünmeye başlar. 

En son düşünmeye başladığımda kendimi bir kitabın içinde sık sık tekrarlanan harfler olarak gördüm. Biz aynı kalırken girdiğimiz form değişedurdu. Yine sık aralıklarla yönlendiriciler düştü önümüze; virgül oldu, noktalı virgül, soru işareti, ünlem, üç nokta. Onlar aramızı doldurdukça sesimiz değişti, manalarımız kendi'liğimizden başka yerlere gitti, geri getiremedik. 

Ve nihayet yine susmaya karar verdik!Okunmak için.

.


016. Budha'nın Penaltısı

.

Hırsızlığı bilip saklamak sır değildir. İllüzyon sırrın neon halidir. Ancak rüşvet illüzyon değildir. 
Küfrün en hayırlısı muhatabın yüzüne karşı edilir.

İki kişinin bildiği sır değildir. Kiralar yüksek. Hayat ucuz. 
Rıza mı Reza mı bir dangalak çavuş haksız yere penaltı kazanıyor. Hakem tanıdık olunca...

.


015. Soru - Cevap!

.

Her gün ne'yi değiştiriyoruz? Her hafta evimize nasıl bir yenilik katıyoruz? Her ay ailemiz, iş arkadaşlarımız, komşularımızı kapsayan 'çevre'mizi nereye taşıyoruz? Her yıl başında yeni yıldan dileklerimiz ile her yıl sonunda ettiğimiz duaların karşılaştırması nasıl?

Cevaplar:
Kıyafetlerimizi. 
Faturalarımızın artan eğilimi. 
Daha fazla ayrımcılığa / ırk ayrımı / inanç ayrımı / renk ayrımı / maaş ayrımı / cinsiyet ayrımı.
İşçiler ölmeye devam ediyor. Kadınlar ölmeye devam ediyor. Çocuklar ölmeye devam ediyor. Eğitim paralı, Sağlık pahalı, Güvenlik yok. 

Kendini en sevdiğin yerden ELEŞTİR!

.


014. Bu Mektup Sana!

.

Bu dışlamacı yanın yok mu? Hep o kaybettiriyor SANA... Nereden nasıl bulaştı, aramıza sızdı, kanına girdiyse yıllardır yıllardır ötekimizi göstermeyecek bir bahane ile karşılıyorsun diğerini. Renkler, sesler, harfler hatta hayaller. Yapma! Ayıptır her şeyden önce. Yalnız "ben" diyerek yaşayamazsın bu coğrafyada. Yalnız "sen" diye yaşanmayacağının da farkındasın. Kimsenin kimseden üstün yanı olmadı hiç. Ortak akılla yürürüz, ortak ülkü ile gelişiriz, ortak vicdan ile tutarız pürüzlü ellerimizden.

Birbirimizi duymamak için sebepler çoğaltmanın anlamı yok. Evet bir anlamı var, düşmanlığın zehirli bahçesine kapı açar. Farklılıklarımızı kabul etmemenin anlamı yok. Evet bir anlamı var, bizim dışımızda gelişen dünyaların zenginliklerine perde çeker. Hamasi duygularla yalnızlaştırılmaya izin verme. Kaybettiğinin farkına varamıyorsun. Boğulurken öldüğünün farkına varamıyorsun.  

Sağduyunu, iradenin vitrinine koy.

Yine kendini en sevdiğin yerden eleştir. Lütfen!


     

013. Ayrıntı İnce II

.

Ayrıntı incedir diye bitirdim de devamını getirmeye fırsat olmadı. Oysa Ayrıntı'yı ayrıntıya inmeden İncedir ile örtemezdim. Örnek vermek istiyorum ısrarla, perdelerin duvarların ve esas kadının elbisesinin aynı renk olması tesadüf olamaz. Gölgelerimizin karaltısıyla fotoğraf negatifleri arasında ayrıntılı bir ilişki var. Özgürlüğe dair heykellerin kent meydanlarını beklemesi de keza... Unutulan rakı balık sefalarına küresel ısınmanın rüzgarlı haziran akşamları sunması. Çocuğa inan ve düşe kalka büyü. 

KORKMA
Karneni mezarlığa götür.


.

011. Başlıyor Yine!

.

Soğuk demirin vuruşu, gecenin en ayaz olduğu ve hatta kendini sessize aldığı o yerde.
Ölüm korkusu zalimliğince kör. Ah! Başlıyor. Süzülerek alnımdan.
Başlıyor yıldızların altında kalmak gibi diri'lerin  peşinde koşan ağıt denizi.
Göğüs göğüse açılmış çiçeklerimizin kökünden patlaması. 
Dünyanın bütün dillerinde bağırıyor: "Yeter Yeter Yeter"
Durmaksızın yanıyor etim. Başlıyor yılgın mesai, kaybettiğim yarınım, bulduğum çürümüş tohum.
Hem korkuyorum hem korkmuyorum.

Bir rahmin içine düşürülüp unutuldum.

.


010. Tek Mi Çift Mi ?

.

Hayat denklemi orantısız!
Sarı Sarman kuyruğunu sandalyenin bacaklarına dokundurarak geçti. Avucumda bahçeleri dolaştığımın izi pelinotu kokusu. Uzaktan fokurdayan çaydanlık kadar bir rutubet sıcaklığı. Bir çay daha istiyorum kahveciden.

İşçiler akşam namazına yetişiyor önce temizlenecekler, yemek sonra, dedim ya; hayat denklemi orantısız! Aç açına çalışmak, yorgun argın ibadet ve gözlerin kapandı kapanacak direnciyle kuru fasulye çala kaşık ortaya konulan kaptan, yanında acı soğan. 

Uyumadan önce içtiği son sigaradan gözünde iskambil kartlarının uçuşan bulutu var. Kahveci kapatmak için son masayı bekliyor. Kupa kızının bacak arasına bastırıp söndürüyor kalbinin yanan ucunu. Hanım, çocuklar çoktan uyudular. Düşünde papazı öldürüyor ter içinde, kaçıyor alacaklı ailesinden. Sabah ezanı oluveriyor, sigara yok! Kahveci ocağın altını yakıyor.

Hayat denklemi orantısız!
Fırıncı daha erkenci, çoktan hazırladığı ekmeği ve gazeteye sarıp yanına aldığı beyaz peyniri ile giriyor kahveye. İlk çaylar şirketten. Sabah namazından gelen iki-üç ihtiyar dağılıyor diğer masalara. Gazeteci günün ilk siftahlarına gazeteleri getiriyor. Tazelenen çaylarla birer birer açılıyor sayfalar. Yeni bir haber yok Allah memlekete zeval vermesin: Kadına cinayet, çocuğa tecavüz, tribünde kavga, metropolde sel, ekonomik büyüme, paralel sıklet sansür...

009. To Be Rich or To Be F.cking Poor!

.

Kentsoylu bir yılışıklıkla önce; sonra iğrenmeyle karışık küçümser takıntılarla geçti gölgeniz dışı tezek sıvalı tek odalı evimizin tavanından.

Hasta kızınız varmış (iyileşmesi mümkün mü Allah bilir) bir de geceleri uyurgezermiş karınız. Komisyoncu babanızla anlaşabilseydiniz daire'de size bir masa ayarlayacakmış dediler lâkin zengin olmak aileden de fedakarlık ister azizim!  
Coconut Shrimps* alır mıydınız?




* Coconut Shrimps: Hindistan cevizine batılırıp yağda kızartılmış karides. Karayip Mutfağından
.


008. Ağrıyı Kundaklamak

.


yani öyle!
Çocukları okula gönderince başlar; onlar okuldan dönene kadar temizlersin evleri.
Onların dersleri zorlaşır her yıl, 
Senin ise uykun ağırlaşır.



.

007. Borç Yiğidin Filikasıdır

.

Sportif bir yabanilik var üzerinde. Göğsüne koli bandıyla üç kez sarılmış dinamitleri fark etmelerinden çekiniyorsun. Gözünün önüne zeytin ekmek yediğiniz sabahlar geliyor, ter damlıyor köşeli alnından cilalanmış mermer zemine. Yüzünün beyazlığını yerden seziyorsun. Zeytinler bile köşe bakkalından alınma değildi o zamanlar. Komşunun bahçesindeki ağacın altına dökülenleri toplardı annen. Yağa yatırırdı değişecekmiş gibi kaderi, hayatınız gibi sert ve acı. 

Sakıncayı öğrendin, taşlı sopalı kız kavgalarından geçerek. Milliyetçiliği sevdin yabancı toplu taşıma otobüslerinde. Yabancı sigaralarla başladın otlakçılığa ve ilk aşkı yaşadın kırk lira vizite ücretine yabancı memenin tadında. Görgü tanıklığı yaptın en milliyetçi kıyafetinle, kürt arkadaşlarının aleyhine. Tanrı sana etnik düşmanlığın elçilik vaazını bağışladı; ibne diyerek kovaladığınız sarışın çocuk abinle ayrı eve çıktı. 

Sportif bir yabanilik var üzerinde. 
Pimi çekmeden önce masa altından müşteri temsilcisinin naylon çoraplarına dokun. 
24 yıl vade!

.   

006. Kaplanın İç Kanaması

.

Yüz yaş, insan, şiir. Oktay Rifat avukattı. Bazı mesleklerde yüz yaşına değil bin yaşına da girsen adına bir sergiyle anma düzenlenmiyor. Avukatlar buna dahil. Polisler... Başbakanlar... Yer altında ölmezlerse MADENCİLER.

On yaşındaki Emine'ye on üç yaşındaki ablası Zeliha akşamları kitap okuyor. Annenin sesi kısık. Gözleri şiş. Düğümünü çözmeden gecenin / saçlarını çözme diyor O.Rifat. 

Bugünden sonra yemin ediyor Emine gecenin düğümünü çözmenin yolunu bulacağına.
Bugünden sonra yemin ediyor Zeliha geceye düğüm atanlara hesap soracağına.
Bugünden sonra saçlarını çözmüyor Anne.  


.