228. Oda

.

İki odalı yüreğinde kendini ağırlayamıyor insan. Anılarını, aklından çok yüreğinde taşıdığını bilmiyor. Narın çatladığı yerden yoksulluğu, denizin kıyıya dokunduğu yerden sonsuzluğu hayal edemiyor. Geçmedi diyor içindeki ses. Yaşadığın hayatta son diye bir şey yok. Beterin beteri var ve şartlar müsait oldukça üzerine yürüyor. 

Korkulu rüyalardan kaçıyor insan; kendini sınamanın cesaretinden. Alışana kadar bütün alışmalara, sevdiği sevmediği bütün tanımları geziyor. Ruhu ısınıyor mor renkli perdeler arasında. Özlüyor: bir öksürük gibi boğazına takılırcasına. Sıcak, soğuk hiçbir şeyin fayda etmeyeceğinden emin. Boru sesi gibi acılanıyor. Bitti diyen çıkmıyor kulağına. Artık ben varım diyen. Her şey güzel olacak yalanına da razı gelebilir o anda. O anda bütün yalanlara inanabilir ancak gelmiyor Yanındayım diyen sesin sahibi. 

Başladığı yeri arıyor. Doğduğu değil var olduğu gezegenleri. Bulduğunda tek bir çöpün bile değişmediğini göreceğini bildiği halde neden bu arayışın ısrarıyla kendine dert ettiğini anlayamıyor. Düşünceleri duygularının önünde sürünüyor. Açamıyor gölgelerini. Duymak istediği sesleri. Sarmak istediği bedenleri. İki odalı yüreğinde. Ne çok anı saklıyor.


.

227. Savaş

.

Bulunduğum bölgeden geçecek bir levazım grubunu havaya uçurmam emredildi. Günlerdir takip edilip raporlanıyor. Menzilime girmelerine kırk beş dakikadan az bir zaman kaldı. Önceden kırk beş dakika bir maçın ilk yarısını ifade ederdi. Bugün ise birilerinin öleceği süreyi hesap etmekle kullanıyorum. Günlerin ve insaniyetin bittiği yerdeyim.

Irak, Suriye, Rusya, İran derken ülkeler peş peşe birbirilerine savaş ilan etti. Ülkeler savaşıyor dedim değil mi aslında içlerindeki terörist gruplar savaşın içinde. Birinci Dünya Savaşı’nda Arapların İngilizlerin yanında savaştığı gibi. Belirli bir coğrafya üzerinde kimin kiminle savaştığı belli değil.   İngiltere adına Irak’tan ılımlı İslamcı örgütler savaşıyor. Çin adına Suriye’de radikaller. Askerler ne için savaştığını bilmiyor bana göre. Çoğu şu tarihte atılan bombanın hesabını soracağız diye çatışmaya girdiler. Sonuç hesabı sorulacaklar dizgesi.  Emir geliyor bölgeler bombalanıyor. Emir geliyor sığınaklara geçiliyor. Hayat durdu. Okullar, spor müsabakaları, borsa… Üretim adına silah endüstrisi çalışıyor. Sektörü elinde tutan lider devletler para kazanırken küçük devletler borç batağına saplanıyor. İnsanlık tarihi yüzyıllar sonra bu savaşın adını Aptallar Savaşı koyacak. Diyecekler ki yahu bunlar aynı dine mensupmuş ama birbirilerini boğazlamışlar. Bunlar aynı coğrafyada yaşayan insanlarmış neyi paylaşamamışlar. Diyecekler ki vay bak sen şu devlete bölgedeki diğer ülkeleri birbirine düşürmüş yer altı zenginliklerinin üzerine oturmuş.


Beni askere çağırdıklarının üzerinden 2 yıl geçti. Üç aylık eğitimden sonra üsteğmen rütbesini iliştirdiler omzuma. Hiçbir askeri tecrübem olmadığı halde komutan oldum. Savaştan önce kendi halinde muhasebeciydim. Evine süt, ekmek, yumurta, meyve sebze taşıyan. Eşiyle ev alma hayallerinde. Savaş şu anda bitse bile tekrar bir araya gelip taze düşünce ve duygularla  yeni bir hayat kurmamız yıllar alacak. Bunu söylemek bile acı verici. Yıkılmış şehirlerimiz var. Yanmış ormanlarımız. Kimyasallarla kirlenmiş denizimiz var. Radyasyon bulaşmış toprağımız. Kanımda hangi zehrin aktığını bilmiyorum. Doğacak çocuklarımızda hangi yeni hastalıklar çıkacak. Bu görevi başarırsam beni yüzbaşılığa terfi ettireceklermiş. Bu görevi başarırsam savaş bitmeyecek. Cesetlerimiz trenlerle taşınacak. Yüzyıl sonra soykırım yapıldı yaftası yiyeceğiz, birileri lobileri yöneterek kendi ellerini temizlediklerini düşünecek. Utanç içinde, yaklaşmakta olan konvoyu havaya uçuracak fitilin kumandasına basmayı bekliyorum. Yanımda on sekiz, on dokuz yaşlarındaki çocukların yaşaması için. Onların, çocuklarına torunlarına bu günlerin zorluğunu öğretebilmeleri için dayanıyorum. 


.

226. Alem

.

“Şu koskoca alemde yalnız bir kulum.”*
Gidenlerin ardından söylenecek daha gerçekçi  bir cümleniz varsa: Buyurun! Devamını okumanıza gerek yok. Ben sözcüklerine ayıracağım. Parçalarına. Bağlantılarına.

Koskoca alem. Kocaman! Ne büyük! Ya ben… Ne kadarım? 80 kilo et ve kemik yığını mı? Kalbimdeki sevgiler, öfkeler, kıskançlıklar, hoşgörüler mi ben? Aklımdaki yerler, zamanlar, umutlar mı? Alem kendine sığmazken küçücük aklım alemi koskoca diye nasıl tanımlayabilir? Koskocamanın içinde bir yanlış varsa o zaman benim küçücük şüphelerim kocaman sayılmaz mı? Alem ve ben birbirimize çarpa çarpa büyürüz küçülürüz. Durduğum yerde o bana kocaman görünür ben küçüklüğümü kabul ederim. Ettiğim anda benim büyüklüğüm, alemin küçüklüğü tasdiklenmez. Alem susar, ben konuşurum. Alem olmak istiyorsan sus. Büyük olmak istiyorsan sus.

Gidenlerin ardından herkes yalnız. Kalanların önünde giden yalnız. Dört kollu bir geminin içinde ağır ağır salınacağız. Bütün kalabalıkların arasından. İşlerimizi kimse tamamlamayacak. Dünyanın neresi eksik? Neresi tam ki diyorsunuz.  Dünya, kendi iştahını benimle gideren bir çukur. Ben doldurdukça içini o daha çok istiyor. Kendimden veriyorum. Çevremden. Çoluğumdan çocuğumdan. Ben yapayalnız ayrılırken dünyadan dünya her şeyimle yapayalnız kalıyor.

“Şu koskoca alemde yalnız bir kulum.” Yalnız, sadece “bir kulum”. Kendini duyan kendini dinleyen. Kendinden gelip kendiliğinin üzerinde kendine giden. Belki kendine gelen. 



*Mercan Dede’nin 800 şarkısından


.




225. Hayat Bilgisi

.


Evet çocuklar yoklama bitti, derse geçebiliriz. İlk dersimiz hayat bilgisi. Kitapları defterleri kapatın, kalemleri kenara koyun, yazmayın. Söyleyeceklerimi yazılı ve sözlü hiç bir sınavda sormayacağım. Sizler zaten büyüdükçe hayatın koşulları içinde sınava tabi olacaksınız. Umarım her biriniz üstesinden gelirsiniz. Evet; hayat çocuklar! Hayat, güçlünün zayıf olana hükmettiği basit bir döngüdür. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler doğdukları andan itibaren yaşam mücadelesi vermeye başlıyor. Yenidoğan bir bebeğin ya da bir kedinin annesine süt içmek için sığınması, yavru bir kuşun annesi yuvaya her konduğunda gagasını kocaman açarak yiyecek beklemesi yaşama tutunmanın örnekleri. Ekolojik sistemin bir parçası dediğimiz güçlünün büyüğün, küçük olana zayıf olana hükmetmesi, onu ezmesi ve belki hayatını sürdürebilmek için yemesi tamamen içgüdüsel davranışlar. Karnı tokken hiç bir hayvan başka bir hayvana saldırmaz. Doğada stoklama yoktur.

Bizler, büyüdükçe akıl, zeka, mantık ve duygu yeteneklerimiz gelişir. Kitaplar okuruz öğreniriz, yeni yerler gezer öğreniriz, çok insan tanır onların hayatlarına tanık olur öğreniriz, ailemizin komşularımızın dostlarımızın başlarından geçen olayları izler öğreniriz. Severiz, seviliriz, güveniriz, paylaşırız, aldatırız aldanırız öğreniriz. Akıl, zeka ve mantık üçgeninin merkezine iyi duyguları koyduğumuz takdirde hayat bilgisinde yaşam kolaylaşır. Nedir iyi duygular? Örneğin kardeşlik duygusu. Paylaşmak duygusu. Korumak, sahiplenmek, yaşatmak, devam ettirmek. Sevmek saygı duymak. Anlayış göstermek. 

Hastalanan arkadaşlarınızı ziyaret edin. Yaşlanmış büyüklerinize destek olun, onları yalnız bırakmayın. Kendinizden küçükleri koruyun. Topluluk içinde yüksek sesle konuşmayın. Saçının gözünün rengi, konuşması, kıyafetleri, telefonunun markası, dua ediş şekli, doğduğu kent veya köy sizinle aynı olmayan, farklılıklar gösteren insanlara karşı asla önyargılı olmayın. Onları küçümsemeyin, dışlamayın. Dalga geçmeyin.

Unutmayın. Akıl, zeka, mantık üçgenimizin ortasına iyi duygularımızı koyuyoruz. Düşmanlık, bencillik, kibir, hırs gibi duyguları koyduğumuzda Ali, Ahmet'i telefonunun markasıyla ezdiğini düşünür. Ayşe, İpek'i spor ayakkabısı ile. Özgür'ün bisikleti varken Barış'ın bisikletinin olmaması Barış'ı etkisiz, değersiz, sıradan bir çocuk yapmaz. Tarihte büyük işler başarmış insanların hayatlarını okuyun çocuklar. Çoğu fakirlikle büyüyüp zor koşullarda kendilerini yetiştirerek ideallerinden vazgeçmemiş umutlarını gerçeklere dönüştürmüştür. Büyük umutlarınız olsun ve onlara yüreğinizle sarılın. Hayat bilgisi karmaşık gelmesin size. Nefes almanın değerini bildiğiniz müddetçe hayatın bütün bilgisine erişirsiniz.  

Şimdi kitaplarınızı açın sayfa on'da konuyu kim okuyacak, parmaklar?  


.

224. Borç Yiğidin Filikasıdır

.

Bankayı uçurmaya gittin bankacı kızla sevgili oldun. Nişanlandın. Evleniyorsun. Havaya uçuracağın bankadan kredi çektiniz. 36 ay borçlusun. Kızın babası kalp krizi geçirdi. Özel hastaneye yatırdınız. 15 günün faturasını kredinizden ödediniz. Babayı hastaneden çıkardınız. İhtiyaçlarınızın yarısını alabildiniz. Nişanlın da kredi çekti. 36 ay da o borçlandı. Düğün, nikah herkes eğlendi. Bakalım daha neler göreceksin.

.


223. İyileşmek

.

Brigitte'in kaslarımın oyuklarında ne aradığını asla bilemeyeceğim. Gözlerimi kapatıp parmaklarının sesini dinliyorum. Tuvalde resim yapar gibi değil madende çalışır gibi işliyor vücudumu. Ruhu tenime iğne misali batıp çıkarken dikiş diker gibi onarıyor. İyileşmek acı veriyor.

Brigitte'in kör olduğunu size söylemeyi unuttum. Körlerin o ağır hareketlerinde ürkek tavırlar bulursunuz bu kız çok cesur. Şarap açıyor, günlük yazıyor, ayakkabılarımın bağcıklarını bağlıyor. Ona tek faydam var. Onu yıkayıp uyutuyorum. Rüyasında beni görüyormuş.

224. Anlaşma

.

Yine o şık takım elbiseleriyle koruma ve dalkavuklar arasında el sıkışırken çok iyi anlaşıyoruz pozlarının ardında hissedilen derin ölüm haberleri.

anKARA - 10 Ekim 2015


Barışı arzuluyorum, gözlerimiz yaş yüreğimiz gam içinde. Oyunları, dansları, gülüşmeleri, şakalaşmaları arzuluyorum. Kadınların ellerinde çiçekler eksilmesin. Çocukların dilinde şeker tadı. Babaların gözlerinde umutlu bakışlar. Omuzlarından başlayarak ekmek kokusu, emek kokusu. O güç, o kuvvet bir aileyi anlatsın bize. Bir mahalleyi. O mahalleden taşan ülkeyi anlatsın -şiirdeki güzel günler bunlardı. 

.

223. Paraşüt

.

Sorulardan uzun süre önce sıkıldım ve sormayı bıraktım. Çünkü cevaplarla anlaşamadık. İnsan hiç bir güne böyle başlamamalı. Ya Kâbir bilgeliğiyle yaşarsın ya da Cengiz Han zalimliğiyle. Bahçende bir gül yetiştirebildiğin müddetçe ikisi de sayılmaz. Gülün dikeni var mı? Var. O  halde baktığın yer kadar durduğun yer de önemli.

Dünyanın senin etrafında dönmediğini, günü canhıraş bir yorgunlukla tamamlayıp yastığına kafa attığın zaman anlıyorsun. Sokağındaki, mahallendeki, semtindeki bütün evlerin içinde aynı belirsiz mutsuzluk. Heyecansız hırslara mağlup dilimlenmiş beyinler. Komşularının akrabalarının başarılarıyla hasetlenen, başarısızlıklarıyla kendine haz payı çıkaran küçük domuzcuklar olduk. Wilhelm, kurallarımızı kendimiz koyuyorduk hani. Wilhelm, köyümüzün Paşa'sıydık biz. Çakılıyoruz Wilhelm. Paraşüt açılmıyor. Bari düşerken sabırlı ol diyor yukarılardan bir ses ve güvenerek sırtımıza aldığımız paraşütlerin elimizde kalan yararsız iplerini sevmemizi öğütlüyor. Çok meraklıysan gel sen sev!

.

222. Yara

.

Çok yaram var. Açsam sargısını Dağlarca şiiri kadar kanar. Yaşar Kemal'in toprağınca kabuk bağladıydı lakin o Hrant değil mi ki yaşamış aramızda kabuk bağlamaz nice Yaşar Kemaller gelse o yara. 

.

221. Mektuplar

.

Soma yazıları üç ana konudan oluşuyor. İlki gerçekler, diğeri hikayeler ve sonuncusu haber odaklı mektuplar.

Gerçekler, ELEŞTİR sloganıyla başlayıp sistemi, düzeni, hayatı, insanları, kendimizi, yerimizi sorgulamamıza fırsat veriyor. Hikayeler, vicdanımıza hitap ediyor. Duygularımızı tartıp yoğuruyor, insanın mekanik bir varlık olmadığını (olmadığımızı) hislerin çevresinde geçen anlatılarla (kurgu yaşantılar) anlamamızı sağlıyor. Mektupların yukarıdaki iki ana konudan ayrıldığı nokta aktardıklarımın yasalarda var olması, mahkemelerde, madenlerde, sendikalarda yaşanmış olması. Gazetecilerin, madencilerin, siyasetçilerin, sendikacıların, halkın gözüyle görüp kulağıyla işittiği durumlar olması. Yani görmek istemeyeceğimiz kadar gerçek. 

Yine bir mektup yazısı. 

1 Aralık 2014'de kısa mesajla işten atıldıklarını öğrenen işçilerin kıdem tazminatları sendikanın TMSF ile imzaladıkları protokol gereği sendika tarafından 24 ayda ödenecekmiş. 7 Haziran 2015 seçimlerinden önce Erdoğan'ın Manisa mitinginden önce bir miktar ödeme yapılmış ve kalanın dört taksitte ödeneceği duyurulmuş. Meğer kıdem tazminatı seçimlere vaad olmuş. Hadi diyelim oldu, tamam ancak seçim vaadi de yerine getirilmedi. Tazminatın 24 taksitle ödenmesi nedir? 2 bin 955 işçiye harçlık verir gibi tazminat ödenecek. CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel, sendikayı kınamış. Biz kimi kınayalım.

.

220. Fıkra

.

Nota bilmeden şarkı söyleyebiliyorum. 
Bana fıkra anlat. Gülmesem de olur.