.
“Şu koskoca alemde yalnız bir kulum.”*
Gidenlerin ardından söylenecek daha gerçekçi bir cümleniz varsa: Buyurun! Devamını
okumanıza gerek yok. Ben sözcüklerine ayıracağım. Parçalarına. Bağlantılarına.
Koskoca alem. Kocaman! Ne büyük! Ya ben… Ne kadarım? 80 kilo
et ve kemik yığını mı? Kalbimdeki sevgiler, öfkeler, kıskançlıklar, hoşgörüler
mi ben? Aklımdaki yerler, zamanlar, umutlar mı? Alem kendine sığmazken küçücük
aklım alemi koskoca diye nasıl tanımlayabilir? Koskocamanın içinde bir yanlış varsa
o zaman benim küçücük şüphelerim kocaman sayılmaz mı? Alem ve ben birbirimize
çarpa çarpa büyürüz küçülürüz. Durduğum yerde o bana kocaman görünür ben
küçüklüğümü kabul ederim. Ettiğim anda benim büyüklüğüm, alemin küçüklüğü
tasdiklenmez. Alem susar, ben konuşurum. Alem olmak istiyorsan sus. Büyük olmak
istiyorsan sus.
Gidenlerin ardından herkes yalnız. Kalanların önünde giden
yalnız. Dört kollu bir geminin içinde ağır ağır salınacağız. Bütün kalabalıkların
arasından. İşlerimizi kimse tamamlamayacak. Dünyanın neresi eksik? Neresi tam ki
diyorsunuz. Dünya, kendi iştahını
benimle gideren bir çukur. Ben doldurdukça içini o daha çok istiyor. Kendimden
veriyorum. Çevremden. Çoluğumdan çocuğumdan. Ben yapayalnız ayrılırken dünyadan
dünya her şeyimle yapayalnız kalıyor.
“Şu koskoca alemde yalnız bir kulum.” Yalnız, sadece “bir
kulum”. Kendini duyan kendini dinleyen. Kendinden gelip kendiliğinin üzerinde
kendine giden. Belki kendine gelen.
*Mercan Dede’nin 800 şarkısından
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder