104. Haz

.

Neyi bilmek istiyoruz sana anlatayım ey okur! Kendi hayatımıza benzeyen hayatların varlığını. Tekdüzeliklerini. Sakarlıklarını. Başarısızlıklarını. Beceriksizliklerini. Yenilgilerini. Bu bizi rahatlatıyor. Dengimizin zaaflarını bilmek ve zaman zaman bu zaaflar üzerinden davranış ve konuşmalarımızı belirlemek eğlendiriyor. 
 
Bir ters orantı da var.
 
Tatminkar bir umudu ise bu hayatlara çarpan talih kuşu ile yaşıyoruz. Aslında herkesin başına gelen durumlar ancak onun başına geliyorsa bize de düşmesi muhtemel inancı. Bir iş bulması, aşık olması, kredi çekmesi, lotodan para kazanması veya iyi yemek pişirebilmesi. Basit hazlar. Neden bizde olmasın?

.

103. Yazmak

.

Yazmak aktarmaktır. Okuduğunu, izlediğini, dinlediğini, konuştuğunu, yaşadığını aktarmak.

Sıkıldığını hissediyorum ey okur! Neyden sıkılıyorsun? Burada babasız kalan dörtyüzotuziki çocuğun sıkılganlığını vurguluyorum. Eşsiz kalan kadınların, evlatsız kalan anaların yüreğinden bir damla akıtıyorum. Görmek istemiyorsun, anlamak istemiyorsun. Evet, hayat senin için de her gün zor. Binbir mücadele ile başlayıp bitiriyorsun günlerini. Senin de faturaların var. Ödemen gereken taksitlerin. Senin de ilgilenmen gereken eşin, çocukların, annen, baban, kardeşin var. Patronuna (ya da amirine) yaranmak için traş oluyorsun. Onların giy dediklerini giyiyor, ye dediklerini yiyiyorsun. Olmanı istedikleri yerde istedikleri zamanda bulunuyorsun (hatta test edebiliriz seni gecenin bir yarısı arayıp bazı işler buyurduklarında yerine getirmek için uykundan, eşinin ya da çocuğunun yanından ayrılırsın) Emeğinle, alın terinle gününden gecenden fedakarlık ederek kazandıklarına devletin bir de vergi adıyla el koyuyor. Karşılığında birey olarak ondan bir fayda gördün mü? Yok. Sen de bir gün küçük dünyanın küçük köleliğini yerine getirirken zengin ettiğin insanların - daha çok zengin olması uğruna- seni feda ettiklerinde birileri senin şimdi sıkıldığın 'hayatını' yazacak. Küçük bir farkındalık kıvılcımı çakar umuduyla. 

.


102. Ortak

.

Her gün, anlamı olmayan sığlığın yeni bir göstergesi gibi. Her gün, yaşamamız beklenilen tuhaflıkları yaşıyoruz. İnceliklere gülümsüyor, kabalıklara öfkeleniyoruz. Çoğumuz başkalarının hak ve hukuku adına ter döküyor, nefes eksiltiyor, taban şişiriyor ve çoğumuz başkalarının bu emeğinin farkına dahi varmıyor. Çoğumuz azımız - çoğalıyor azalıyor. Her gün, ucuzluk; her gün pahalılıkla sınanıyor ömrümüz. Anlamı olmayan sığlığın batağında kendi çamurumuzu kendimize bulayıp güzelliğimizle övünüyoruz.

(bu bir suça ortak olmaktır kabul etseniz de etmeseniz de)

101. Azrail

.

Kimsenin yardımını istemiyor peygamber; çocuklar Azrail'in çuvalladığının farkında.

(bu bir içine döktüğün manifesto değil hiç bir masala cümle olamayacak kötülüktür)

.

100. Müntehir

.

Heves yoksa intihar elzemdir.

(bu bir şiir değil içine döktüğün manifestodur)


.

099. Rüya

.

Kalbim bir Anadolu mezarlığının ortasında etrafı avuç içi kadar taşlarla çevrili mezarlara kan pompalıyor rüyalarımda.

.

098. At

.

Biliyor musun dostum; her akşam el ayak çekilince seninle buluşuyoruz. Odalar sessizliğe kapanıyor, karım yorgunluğuna. Saçlarını okşayıp yanımda nefes alışverişlerini dinliyorum. Sen işte burada dizimin üzerinde, kalemimin ucunda beni bekliyorsun. Biliyor musun dostum; her akşam seninle buluştuğumuzda bu kez ne anlatacağım diye düşünüyorum. Seninle yüz yüze gelene dek aklımda hiç bir şey tasarlamıyorum. Sonra! Sonrası akıyor kendiliğinden. Anlatacak hikayelerin çokluğu yıldızlar gibi ışıyor önümde. Otobüs terminalleri geliyor aklıma. Her dem taze çay fakat bayat simit. Yorgun ayakların altında sürünen bavullar. Hep bir mecburiyet ifadesi yüzlerde ve fakirlik. Sadece izle dostum. Aralarındaki yolları gör, yolcuların biten yolculukları başlayan maceraları ile şoförlerin bitmeyen yolculukları hiç başlamamış hayatlarını gör; bir atın beyazlayan yelelerinde. 

.

097. Uzun

.

En kısa yazı geçtik. Baba öldüğünde bitmiştir ömrün o yazı. En anlamsız sonbaharı geçtik. Yeni önlüğü, yeni ayakkabıyı, yeni çantayı, defteri, kitabı göremedi baba. İlk harçlığı veremedi çocuğa. İlk yazılı sınavdan alınan notun heyecanı evde bilinmedi. Şimdi en uzun kış. Babasız, en soğuk günler, en yalnız geceler. En uzun gecede kaç uzun dua edilir babaya? Kaç uzun gözyaşı dökülür? Kaç uzun özledim küçük kalbin yükünü hafifletir? Kaç uzun devlet kısa bir babayı geri getirebilir?

.


096. Şiir

.

"devlet gömleğine yanlış iliklenen halkın açmazı var bu şehirde
terzi, işaret ve itiraz parmağına devrim ipi bağlasın ama
fazla yaşasın'dan incinip kopmasın."

sezai sarıoğlu - dilemma şiirinden
aşk dediğin haram olur s.52

095. Utanç

.

Kendini ulu'layanların çıkardığı gürültüden alçakgönüllülüğün inleyişleri duyulmuyor. Tarihi, gazeteci cinayetleri, yazar sansürleri ve işçi ölümlerinden okuyacağız. Böbürlenmeyeceğiz genişletmediğimiz sınarlarla. Türkleştirme adına yaptırmadığımız zorunlu göçlerle. Ancak utanacağız bugün için de halkın çoğu yoksulken yöneticilerin saray zevk-ü sefasından, olduğu gibi yüzyıllar önce.

.

094. Tek Yön

.

Her on dakikada bir saate bakıyorum. Doyduğum halde yemek yemeye devam ediyorum. Mağazaların promosyonlarını takip ederek ihtiyacım yokken kayısı çekirdeği çıkarma aparatı, parkelerin ömrünü uzatan kaydırmaz mobilya cilası, arabanın dikiz aynasına asacağım minicik aynalı disko topu alıyorum. Başbakan tv'de ne anlatıyor dinliyorum ama anlamıyorum. Açlık sınırı 1100 lira. Cumhurbaşkanı da her gün tv'de birşeyler anlatıyor, anlattıkları hiç işime yaramıyor. Yoksulluk sınırı 3000 lira. Nobel ödülleri veriliyor, boşa veriliyor-örneğin Barış ödülü sahibinin bu yıl İsrail Filistin sorununu çözmesini bekliyorum. Bir ütopya. Oscar ödülleri veriliyor. Küçük altın heykelcik. Değeriyle kaç Afrikalı çocuk kaç gün daha hayatta kalabilir? Dünyanın bir yerinde çok mutlu insanlar yaşıyorsa başka bir yerinde çok mutsuzlar olmalıdır ki zıtlıklar dengesi sağlansın. Her on dakikada bir tv'de kanal değiştiriyorum. Her on dakikada bir telefonumu kontrol ediyorum. Bazen bütün bir teknoloji davranış mekanizmamızı kökünden değiştirmeye adanmış gibi geliyor. Ters açı her zaman vardır, ters açıyı göstermek istemezler. Onu bulun.

.

093. Büyümek

.

'Büyüdüğünde ne olmak istiyorsun?' sorusuna 'onların' çocukları - astronot, atom mühendisi, petrol mühendisi, fizyoterapist veya çok iyi bir gurme cevapları veriyorken 'bizim' çocuklarımız yerin üstünde ayakta kalmayı sağlayacak bir çabanın yeterliğini gözlemliyor.

.

092. Kam

.

Dilim adına üflüyor, şair gibi avucundaki çizgiler dedi şaman. dağ omzumuzu kutsamış damarlarının karalığıyla. çok adamlar gelecek yüzleri traşlı temiz lakin canları kin pas ve ölüm dolu. kanları korkunun debisinde akıyor. sen gülümse ve geleceğe bak. gören gözler yakıcı göz yaşlarını akıtır çok zaman anlatan diller günleri aydınlık eder dedi şaman.

.

091. Şimdi

.

Şimdi'nin bir sırası yok. Kalmadı. Küçük küçük ısırdılar bizi. Lime lime edilmedik. Her gün küçük küçük öper gibi dokundu ağızları ruhumuza; ışığımızın önüne geçtiler, ihsanımızı kirlettiler, sözümüzü değiştirdiler. Küçük küçük dağıldık, düşman olduk, öldürdük-izlediler ve büyük keyif aldılar. Açıkta kaldı kimliğimiz, çaldılar. Kendimize yabancı, bilinmeyen bir yerde, tanımsız bir zamanın özleminde...

.

090. Emanet

.

Sıklıkla emek harcadığın işi kime emanet edeceksin? 
Oğluna ya da kızına emek harcadığın, ekmek yediğin işi emanet eder misin?
O kadar dürüst müsün?

.


089. Başkası

.

"Başkasının suretinde kendine göz atmak" (H.Ergülen Şiirdir Geçer- s.97)

Sarışınsın diyelim esmer iken, gözlerin ela'ydı, kahve olsun, kulakların büyük, burnun kemikli, alnın geniş, çenen yuvarlak, yanakların tombul... Dışındaki senin sen olmadığını ama içindeki senin sen olduğunu izlediğin sen'i analiz et. Kendini gör.

.


088. Dünya

.

Dünya'ya bir defa geldiğimi düşündüğümde baktığım her yeri, gördüğüm her şeyi ilk kezmiş gibi algılıyorum. Nefesimi dinlemeye başlıyorum. Vücudumun sıcaklığına dikkat ediyorum. Kafamın içindeki düşünceleri yakalamaya çalışıyorum, tabi şu anda yazarken bu pek mümkün olmuyor. Yazarken... evet! Sizinle konuşuyor gibiyim, tam şu anda. Anlatıyorum, dinliyorsunuz. Anlatıyorum, dinliyorum. Ağır ağır konuşuyorum -yazarken. Bir cümleyi oluştururken geçen zamanda mimiklerimi hissediyorum, yüzümün şeklini hesaplayarak, kaşlarımı gözlerimi saçımı tasarıyla yazıyorum. Dünya'ya bir defa geldiğimi düşündüğümde... Kendimi farkediyorum ve dünyanın beyhudeliğini.

.

087. Aşk

.

Necatigil "her aşktan geriye şiir kalır" demiş. Benim şiirim aşkın yüzyılını anlatır sonra kısa an'a sığmaz. Hepsi aynı kare içinde yaşanır. Bakışmak, konuşmak, sevişmek ve ölmek. Yüzyıl severek yaşamış gibi, bir an görüp ölmek gibi...


.

086. Oda

.

Yaşamla Sırat arasında oda. 
Odayla Araf arasında kömür. 
Kömürle yaşam arasında maaş. 
Maaşla ölüm arasında cennet.
Cennetle oda arasında karanlık.
Karanlıkla işçi arasında nefes.
Nefesle oda arasında patron.


.

085. Meteoroloji

.

Yurdun batısında yer yer linyit, iç kesimlere doğru alçak kok görülmekte. Akşam saatlerinden itibaren Ege kıyılarında grizu etkili olacak. Akdeniz bölgesinde aşırı grevler tatilcilere rahat nefes aldırırken turizmcilerin de yüzünü güldürüyor. Kuzeye doğru kömür bedava ancak aldanmayın. Doğu ve Güneydoğu bölgesinde şiddetli göçük görülebilir. 


.

084. Leyla

.

Bu çölde yalnız mı sanıyorsun beni? Şurada kuruyan terim çiçek olmadı mı parmaklarına? Şurada düşen kanım kuşak olmadı mı beline? Yanan ruhum kelam olur dillerine. Nefes nefes tüter bir gün yüzünde Leyla. Senin gölgen benim suretimdir, güneş Mecnun'u görmez bu yangında.

.


083. Dilek

.

Dileyin verilecektir, arayın bulacaksınız.

Hz. İsa

.

082. Sol

.

Soluk bir zihnim var. Soluk! Solmaya yüztutmuş. Sararmamış dikkat et! Yıpranmamış, eskimemiş, üşümemiş hiç. Soluk! Sadece. Solmaya giden bir çiçek. Solmaya yatan bir ağaç. Sol! Ol! dedi oluverdi zaman. Ve zaman soluyor anlarla. Zaman gidiyor dalgayı yarıp içinden terse akan bir akıntı gibi. Soluyor zihnim de. Zihnimin içindekiler de. Zihnim zamanın sırtında akıyor. 

081. Twitter

.

Dede ince belli çay bardağını geniş avuçları içinde saklar gibi kavradı:

- Kıbrıs çıkarması sonrası dönemde yağ, tüp, makarna, margarin...

durdu, çayından bir yudum aldı düşündü:

- karaborsaya düştü. Ecevit'ti başbakan...

yine durdu çayını içti, alaycı ifade takındı gözlerine:

- Sol parti ne zaman gelse kıtlık oldu. İnönü zamanında da...

alaycı ifadesi gözlerinden yüzüne yayıldı, on üç yaşındaki torunu önündeki tablet bilgisayardan gözlerini ayırdı:

- Amerika kuklası TÜSİAD piyasadaki yiyecekleri stoklara aldırmış. Demirel'in seçildiğinin ertesinde bütün yağlar, ballar çıkıvermiş ortaya. Sol parti değil Amerika aç bıraktı sizi.

Dedenin gözleri yuvalarından büyüdü:

- Sen nerden öğreniyorsun bunları?

- Twitter Dede.

.



080. Dua

.

Müntekim'den Afüv'e sığınırım.
Kahhar'dan Rezzak'a sığınırım.
Yokedenden Vareden'e sığınırım.

.

079. Nefes

.

Nefes al nefes ver!


.

078. Sigara

.

Bir evin köşesi mor'sa orada duyguları hayatta bir anne vardır. 
Zeytin düşünüyorsan ara sıra kanındaki Akdeniz yangını asla sönmez.
Sigaraya alıştırıyorsun parmaklarını günbegün.

.

077. Tek Yön

.

Gazeteler 04/12/2014

Su basan maden ocağında işçi kalmadı, 18 işçinin ocaktan çıkartılması 37 gün sürdü.

#soma
#ermenek

.

076. Tek Yön

.

Hatırasına saygıyla eğildiğimiz insanların saygıyı hak edecek hayatları veya ölümleri olmuştur. 
Saygımızı hak etmeyenlerin canı cehenneme!

.

075. Biliş Mecrası

.

Biliş Mecrası: Yoksulluk üzerine sarsıcı deneyimler.
Soğan, ekmek, kömür. Bedava dağıtılan kömür bedava değilmiş, tıpkı soğan ve ekmeğin de bedava olmadığı gibi - ya Orhan Veli, hava bedava su bedava toprak bedava dediydin, ölümün promosyon olduğundan hiç bahsetmedin.

.

074. Biyografi

.

Biyografi: 301.
Madende karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu öldüler.
O güne kadar kimsenin ipinde olmadan yaşadılar.
432 çocuk hariç.

.

073. Budha'nın Penaltısı

.

Ona tarif, buna tarif! Sivilcelere, diş ağrısına, saç dökülmesine, tırnak kırılmasına, kabızlığa, romatizmaya, kemik erimesine, mide ekşimesine, böbrek taşına, karaciğere, akciğere, astigmat, miyop, hipermetrop, obezite, iştahsızlık, kuru öksürük, ateşli grip, kanlı çiş, uykusuzluk, kansızlık, ruhsuzluk... eyvallah sayın doktorlar ve 'bunlar gıda takviyesi'ciler... Bir tarif de işsizliğe yazıverin gari! Atanamayan öğretmenlere, denetimsiz inşaatlara, tersanelere, madenlere. Bir tarif de zeytin ağaçlarına yazıverin gari! Kesmeye lüzum görmeden alsınlar kendilerini başka diyarda zeytinlesinler.

.