026. Bakmak Mizahı

.

Sürgün olduğum yıllarda sığındığım odam küçük bir garnizon birliği gibi korudu beni. Yatağımın kenarındaki abajur, duvarımı süsleyen fotoğraflar ve kitaplarım. Penceresinden gördüğüm iki ağaca dünyayı doldurdum. Kesin, net olmayı bilemedim, hakkımda yargılar üretmekten çekindim. Genç olmayı ise hayallerime bile almadım. Sürgündüm ben kendimde ve görüp bildiğim iki ağaçtı dünyam. Yetindim ve mutlu kaldım. 

Sürgün olmadan önceki hayatımı kıyaslıyorum. Değişen çok bir şey olmadı. Çay içmeyi yine seviyorum, sabahları peynirli omlet hazırlamayı da. Dalgın gözlerle otururken dinlendiriyorum zihnimi ve o anda bilincimde aralanan kapılardan geçişler başlıyor. İçeriden dışarıya dışarıdan içeriye kusursuz bir pazarlıkla birbirine kavuşan mücadele. Her zehrin panzehri olduğu gerçeğiyle ve ışığın karanlıkla, sesin sessizlikle, ölümün yaşamla, yaşamın ölümle sınırlarının belirlendiği ilahi yasaya göre kendimde ne kadar sürgünsem aranızda o kadar özgür olduğumu biliyorum. 

Odam, gökyüzüm.
Abajurum, güneşim.
Fotoğraflarım, insanlar.
Kitaplarım, şehirler.
ve iki ağaç, seninle ben.

.