Acılar dağında tutunduğumuz şiir halatları: Bejan Matur ve İhsan Tevfik şiiri

.

Acının coğrafyasında yaşıyoruz. Üstelik bu acı günümüze ait değil. Toprağımızın genlerinde uzun göçlerle yüzyıllardır var olmuş. İnsanların, hayvanların, doğanın kanıyla, çıplak ayakların çarıkların lastiklerin teriyle, katırların kamyonların batıp giden teknelerin gözyaşıyla beslenmiş. İçtiğimiz suyun serinliğinden, yediğimiz ekmeğin sıcaklığına, sarındığımız koyunun postundan sığındığımız teneke damlara kadar bizim olan bizimle olan ne varsa en derinimizde yaşatıp çocuklarımıza torunlarımıza miras bırakıyoruz.

Bizim acımız bu coğrafyada önce insan olmak. Önce insan doğmak. Dünyanın en batısında doğan bebeklerle dünyanın en doğusunda doğan bebeklerin bizim bebeklerimize benzemesi kadar insan doğmak bizim acımız. Saç rengimizin farkı, gözlerimizin çekikliği, burnumuzun uzunluğu, boyumuz, ten rengimiz, konuştuğumuz dil - hani annemizin babamızın bize seslendiği lisan, dedemizin ninemizin anlattığı hikayelerin dili - ibadetlerimiz - gözlerimizi kapatarak gönlümüzü açtığımız Yaradan'a yalvarışımız, şükredişimiz, af dileyişimiz - İnsanız bu yüzden. Bizimle aynı olmayan komşularımızı sevdiğimiz için insanız. Her birimiz farklı topraklardan açlık, susuzluk, hastalıklar, savaşlar sebebiyle göç edip burada toplandığımız için insanız. Bütün o talihsiz olayların ardından çocuklarımıza daha güzel yarınlar bırakmak istediğimiz için insanız.

Bizim acımız yaşanılan yaşatılan acılardan ders alarak bugünümüzü çekilebilir kılmak. Çünkü acının yol açtığı hafıza yitimi sonrası insan, tarihî kimliğini yitirebilir. Coğrafyanızı terk etmek zorunda kalabilirsiniz. Yüzyıllarca işgal edip işgal edilebilirsiniz ancak tarihî kimliğinizi yitirdiğinizde geleceğiniz için atacağınız adımların anlamı ve amacı kalmaz.

Bizler, süreklilik haline gelen baskı ortamına alışmayacağız. Çünkü yaradılışımız gereği bir kuş kadar bir balık kadar hür'üz. Yıllardır biçim vermeye çalışılan aile içi dogmalarına şiirler yazdık, okul hayatımızı mahveden öğretmen-müdür- müfredat kordonuna şarkılar yaptık, ırkçı milliyetçilikler ve radikal dincilik uğruna içi çürütülen ordumuzu romanlara döktük, köylerdeki toprak ağalığını resmettik, fabrikalardaki patronculuklara film çektik, alışmayacağız. Öyle bir hâl peydâ oldu ki içimizde, bir yerde uzun süre kalamıyoruz. Hep bir kaçıp kurtulma isteği uyanıyor. Tam işleri rayına oturtup alıştığımızı düşündüğümüz sırada sömürü başlıyor. Almadan vermeler uzuyor. Başkaldırıyoruz insanlık adına. Bizim acımız sanatımızla, gerçeğimizle ve hatta yalanlarımızla yaşamaktan korkmamaktır.

Bu yüzden Bejan Matur'un Son Dağ kitabı ile İhsan Tevfik'in Gözleri Muhacir şiir kitapları aynı telden seslenir yaralarımıza. Çünkü şiir, uzun süredir bize dinlemeyi öğretti. Dinlerken anlamaya dair ilgiyi. Şiir, yıllarca bizi süzerek duyumsadı ve artık önümüze ne olduğumuzu ve ne olacağımızı sunuyor. Sahip olduğu bu yetiyle kuvvetli birikimini çoğaltıyor ve diğer sanat dalları arasında özel bir yer alıyor. Yılmaz Özdil, köşe yazısında edebiyatçı ile gazeteci arasındaki farkı "Edebiyatçı, birden çok kez okunacak teknikle, gazeteci ise bir seferde anlaşılacak şekilde yazar" diyerek belirtmişti. Bejan Matur ve İhsan Tevfik, acılar dağının zirvesine çıkan belleğimizi, defalarca okunacak şiir halatlarıyla yarınlara tutunduruyor.

nerden gelip nere giderler
nerde yaylanıp nerde kışlarlar
kande görünür kande ölürler
bilesiz paşalar, ağalar, beyler
bilesiz ve ikrar edesiz

şimden gerü çatlamış sabır taşına
buralarda "muhacir" deyeler

İhsan Tevfik

sana kelimelerden söz ediyorum
köklerin acıyı anlamasından
bana aşk gibi görünen
sende boğulma
mutluluk yok o an
aklın alanındasın hep
ve dönmezsin
bense durmadan
dalların kırılışını duyuyorum
kulağımda çınlayan gövdenin yıkılışını
ama gidiyoruz işte
suları geçerek
vadileri koklayarak ileriye
bilmediğimiz karanlığa gidiyoruz.

Bejan Matur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder