229. Bahçe

.

Portakal bahçelerini anlatsam gözlerinin, uzun yağmurlar sonrası. Issız mı sessiz mi bilemediğim yanaklarından dövmeli kadınlar öpüyor mu diye yerinsem? Her gece piyano çalan parmaklarını aramak uğruna, bir kıyıdan bir kıyıya topuklu ayakkabılarımla geçsem lekeleri. Ruhları! Seni bıçaklardan seçiyorum. Çünkü çıplaksın ve ben şuursuz vedalar ediyorum kendime, ansızın. Sabaha karşı. 

Unutacaktın ve bitecekti. Çünkü çıplaktım ve yaz olağanca güzelliğini bırakıp terk ediyordu beni. Hatırladım, ıssızdı yanakların. Her gece piyano çalan parmaklarına rastlamadan bir kıyıdan bir kıyıya yalın ayak dönüyordum lekeleri. En son Beyoğlu'nda görülmüştüm, kemiklerimi kırıyordu ince bir kitap. Sarıldıkça sarılıyordum ray gibi düzgün iki bacağa benzeyen duman, şişe, yağmur ve geceye.  Bir bahsi kapatıp aklımda yenisiyle kavgaya gidiyordum. 

Unutacaktım ve bitmeyecekti. Asla çilek masalı olmayacaktı beni de seçen bıçaklar. Sessiz duracaktı yanaklarımı öpen yüzleri dövmeli kadınlar. İnce bir kitabın iki yalnızlık arasında gidip gelen hikayesinde Kaan İnce şiiri olacaktı kalbimiz. Okudukça uzayacaktı bacaklarının saatleri. Yanlış bir kentin bayrağını taşıma. Madem gitmeyeceksin hemen gelme! diye bakıyor, gözlerinin portakal bahçeleri. 

.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder