Vicdan Ara'sı

.

Geçtiğimiz yıl Mayıs ayından itibaren Soma'yı Unutmamanın Bilgisi üst başlığı ile 301 adet kısa öykü / denemeleri yazmaya başladım. Bitirmek için kendime söz verdiğim tarih Soma faciasının yaşandığı 13 Mayıs'tı. Fakat bu tarihi verirken hayatın kendine has akışını hesaba katmamıştım; mayıs ayı başında evlendim, öncesi süregelen hazırlık ve koşturmalar, devamında iş ve şehir değiştirmeler derken yoğun bir dönemi geride bıraktığımı fark ediyorum. 

Yaklaşık 1.5 yıl boyunca Soma'yı yazdım, Gezi'yi yazdım, Gazze'yi yazdım, Şengal'i, Kobani'yi... Ezilen, horlanan, yok sayılan, yok edilen, yok edilmek istenen insan ve değerleri yazdım. Cümlelerim  taraf olma kültürünün kör eleştirisi olmadı. Hayatı bir sanat eserinin incelikleri gibi değerlendirirken muhalif düşünceyi eserin estetik düzeyi üzerinden oluşturdum. Evet, böyle oluyor. Olmasaydı Soma'ymış, 301'miş... üç günde unutur, sıkılır veya gündemin yeni başlıklarına odaklanırdım. (tıpkı halkımız gibi) Kurtulamadığın yerde o volkanik başkaldırıyı yaşıyorsun ruhunda. Sözcükler zihninde patlıyor. Kül bulutları kalbinin üzerini kaplıyor. İşte burada "yazmasaydım, ölürdüm" ün ne anlatmak istediğini yaşıyorsun. 

Şimdi... Şimdi bu 'ara', yine vicdani bir boşalma. Aklımda bir soru Suruç patlamasının yaşandığı dönemden bugüne kadar olanlar hakkında dolanıyor: Ne oluyor? Sanırım aklı selim her vatandaş ülkede olan bitenin altını çizerken bir sürü soru işaretiyle karşılaşıyordur. (mesela geçmişte mektuplar gönderen imralı şu andan neden suskun? % 13 ile iyi çıkış sağlayan hdp heyeti sonraki seçimde % 15 leri zorlayabilecekken terör faaliyetlerine karşı kararlı bir duruş neden sergilemiyor? gazete baskınlarının amacı, kapsamı, uzantısının olan bitenle ne ilgisi var?)

 Çünkü ne olduğunu ve ne olacağını biz halk olarak öngöremediğimiz gibi ilerleyen günleri iyi kötü tasarlayan siyasi şahsiyetlerin de öngöremediği ortada gibi. Bir yerde sayı olarak belirtmeyeceğim şehit naaşları kaldırılmadan ülkenin başka bölgelerinde güvenlik kuvvetleri can veriyor. Böyle günlerde kamuoyuna durumun kontrol altına alındığına dair bilgiler verilerek hani biraz da manevi destek mesajlarıyla birlik beraberlik perçinlemesi yapılır. Bu kez durum kontrol altında görünmediği gibi birlik beraberlik perçinlemesi kırılmak isteniyor. Manevi olarak her gün yara alan toplumun yarasına pansuman olacak bir çözüm, süreç, açılım benzeri uygulama yok. Siyasi partilerin gidişattan üç aşağı beş yukarı neleri umduğunu herkes görebiliyor.

Sosyolojik açıdan tarihte buna benzer kaos ortamlarının başlangıcı ve sonuçlarını ortaya koyacak gerçekten ama gerçekten akil insanlara ihtiyacımız var. Sağduyu ve barış odaklı medyaya ihtiyacımız var. Dünya bizi Türkiye iç savaşa gidiyor diye lanse ederken siyasetin o uzlaşma kabul etmeyen tavrından çok bilimin, sanatın, demokrasinin korumacı ve bütünleştirici diline ihtiyacımız var. Aslında en önemlisi onun bunun fikirlerinden çok elimizi vicdanımıza koyup düşünmeye ihtiyacımız var. Kalbimizin sesi doğruyu söyleyecektir.

.



  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder